Aylin
New member
[color=]“Meydana Çıkmak” Bir Deyim mi? Yoksa Bir İnsanlık Hali mi?[/color]
Selam dostlar! Geçen akşam arkadaşlarla eski deyimler üzerine laflarken konu döndü dolaştı “meydana çıkmak”a geldi. Biri dedi “tabii ki deyim”, diğeri “hayır canım, o sadece düz bir ifade.” Tartışma hararetlendi, ama ben o gece bu sözün aslında kelimelerin ötesinde bir hikâye olduğunu fark ettim. Çünkü bazen meydana çıkmak, sadece ortaya çıkmak değil; içindekini göstermek, korkularınla yüzleşmek, kalabalığın ortasında kendin olmaktır.
Bu düşünceden yola çıkarak, size küçük bir kasabada geçen bir hikâye anlatmak istiyorum — içinde stratejiyle duygunun, çözümle empati’nin harmanlandığı bir hikâye. Belki sonunda hepimiz “meydana çıkmak”ın anlamını bir daha düşüneceğiz.
[color=]1. Bölüm: Sessiz Meydanın Kalbinde[/color]
Küçük bir Anadolu kasabasında, sabah güneşi taş döşeli meydanı yavaş yavaş ısıtırken insanlar yeni güne hazırlanıyordu. Meydanın bir ucunda çay ocağında oturan Kemal, kasabanın “mantıklı adamı” olarak tanınırdı. Plan yapmadan iş yapmaz, stratejiyle hareket ederdi.
Öte yandan karşı kaldırımdaki terzi dükkânından yeni çıkmış Zehra, müşterisinin elbisesine eklediği minik çiçeğin renginin onun gününü nasıl güzelleştireceğini düşünecek kadar empatikti.
O sabah ikisinin yolları, meydanın tam ortasında kesişti. Belediyenin asırlık çınarı devrilmek üzereydi ve herkes bir şeyler söylüyordu. Kimi “keselim gitsin” diyordu, kimi “ağaç yaşatılmalı.” Kemal hemen bir plan yaptı:
— “Vinç çağırırız, dalları keseriz, gövdeyi sabitleriz. Beş saatlik iş.”
Zehra sessizce baktı, sonra yavaşça konuştu:
— “Ama o ağacı sadece kurtarmak yetmez. İnsanlar o ağacın altında buluşuyor, hikâyeler anlatıyor. Eğer dallarını kesersek, gölgesini de kaybederiz.”
İşte o an, meydan bir “sorun çözme alanı” olmaktan çıkıp bir “kalp aynası”na dönüştü.
[color=]2. Bölüm: Sözcüklerin Meydanı[/color]
Kasabanın gençleri sosyal medyada “#MeydanaÇıkıyoruz” etiketiyle kampanya başlattı. Herkesin kendi fikrini açıkça söylemesi isteniyordu. “Meydana çıkmak” deyimi bir anda günlük konuşmaların merkezine oturdu.
Kemal için bu, bir plan sunma fırsatıydı. O, “meydana çıkmak” deyince hemen eyleme geçmeyi, çözüm üretmeyi anlardı. Defterine ölçüler çizdi, destek kolonları hesapladı.
Zehra içinse “meydana çıkmak”, duygularını paylaşma cesaretiydi. O, kasaba halkına mektup yazdı:
> “Bir ağacı kurtarmak, yalnız köklerini değil, anılarını da korumaktır.”
O mektup meydanın girişine asıldığında insanlar durdu, okudu, düşündü. Çocuklar Zehra’yı görünce “abla senin mektubun çok güzelmiş” dedi.
Kemal o anda fark etti: bazen strateji değil, sözün sıcaklığı insanları harekete geçirir.
[color=]3. Bölüm: Fırtına Öncesi Sessizlik[/color]
Bir hafta geçti, ama çınarın hâli kötüydü. Gök gürledi, rüzgâr dalları kırdı. Belediye karar aldı: sabahın erken saatinde ağacı keseceklerdi.
Zehra o gece uyuyamadı. Kalbinde bir ses “bir şey yapmalısın” diyordu. Sabah ezanında sokağa çıktı, ağacın altına oturdu. Elinde bir termos çay, etrafında birkaç dostu vardı.
Kemal geldiğinde Zehra’yı görünce şaşırdı. “Bu şekilde engel olamazsın, resmi karar alınmış” dedi.
Zehra başını kaldırıp yumuşak bir sesle cevap verdi:
— “Biliyorum Kemal, ama bazen meydana çıkmak plan yapmak değil, sadece orada olmaktır.”
Kemal sustu. Gözlerini ağacın gövdesine dikti, sonra cebinden not defterini çıkardı. “Belki…” dedi, “belki kökleri güçlendirmek için çevresine beton destek yerine toprak yığını yapabiliriz. Su kanallarını açarız, kök nefes alır.”
İşte o an, stratejiyle empati birleşti.
[color=]4. Bölüm: Meydana Çıkmak Gerçekte Ne Demek?[/color]
Kasabalılar toplandı. Kimisi elinde kürek, kimisi kazma… Zehra’nın duygusu, Kemal’in planıyla birleşti. Hep birlikte ağacın etrafına toprak yığdılar, dalları iplerle desteklediler.
Bir gün sonra güneş açtığında çınar hâlâ dimdikti. İnsanlar “meydana çıktık” diyordu, ama artık o söz sadece fiziki bir çıkışı değil, bir duruşu anlatıyordu.
Kemal kendi kendine düşündü:
> “Belki de meydana çıkmak, çözüm sunmak kadar, başkalarının duygusunu duymaktır.”
> Zehra da düşündü:
> “Belki de meydana çıkmak, sadece hissetmek değil, cesaretle adım atmaktır.”
O gün o kasabada herkes bir şey öğrendi: “Meydana çıkmak” bir deyimdir, evet — ama aynı zamanda bir karakter sınavıdır.
[color=]5. Bölüm: Deyim mi, Duruş mu?[/color]
Günler geçti, çınar güçlendi. Meydan yine eski neşesine kavuştu. Bir sabah çocuklar ağacın gölgesinde oyun oynarken, Zehra elinde çayla Kemal’in yanına geldi.
— “Sence ‘meydana çıkmak’ deyim midir, değil midir?” diye sordu gülerek.
Kemal gözlerini gökyüzüne dikti:
— “Artık eminim ki deyimden fazlası. İnsan kendini gösterdiğinde, korkularını da açığa çıkarır. Bu yüzden ‘meydana çıkmak’, hem kelime hem eylemdir.”
Zehra başını salladı. “Evet,” dedi, “ama herkesin meydanı farklı. Kiminin meydanı kalabalık önünde konuşmak, kimininki sadece kalbini açmak.”
[color=]6. Bölüm: Forumun Meydanında[/color]
İşte dostlar, ben bu hikâyeyi forumun meydanına, yani buraya taşıdım. Çünkü burası da bir tür meydan. Hepimiz düşüncelerimizi buraya getiriyoruz; kimimiz planlı, kimimiz duygusal, kimimiz stratejik, kimimiz sezgisel.
“Meydana çıkmak” derken, bazen bir konuyu savunuyoruz, bazen kendi korkularımızla yüzleşiyoruz.
Erkeklerin çözüm aradığı, kadınların duyguyu kattığı bu hikâyede aslında herkesin bir payı var. Meydan; fikirlerin çarpıştığı değil, birbirine karıştığı yerdir.
[color=]Son Bölüm: Herkesin Bir Meydanı Var[/color]
Küçük kasabanın hikâyesi bize büyük bir şeyi hatırlatıyor: “Meydana çıkmak” bir deyimden çok, insanın kendine meydan okumasıdır.
Kemal aklın meydanında kazandı, Zehra kalbin meydanında. İkisi birleşince hayat biraz daha anlam kazandı.
Belki senin meydanın bir karar almak, bir özür dilemek, bir adım atmak… Belki sadece sustuğun yerde konuşmaktır.
Önemli olan, o meydana çıkabilmek. Çünkü bazen kelimeler değil, cesaret anlamı yaratır.
O yüzden soruyorum, forum dostları:
Sizin için “meydana çıkmak” ne anlama geliyor?
Kendi meydanınıza çıkmaya hazır mısınız?
Selam dostlar! Geçen akşam arkadaşlarla eski deyimler üzerine laflarken konu döndü dolaştı “meydana çıkmak”a geldi. Biri dedi “tabii ki deyim”, diğeri “hayır canım, o sadece düz bir ifade.” Tartışma hararetlendi, ama ben o gece bu sözün aslında kelimelerin ötesinde bir hikâye olduğunu fark ettim. Çünkü bazen meydana çıkmak, sadece ortaya çıkmak değil; içindekini göstermek, korkularınla yüzleşmek, kalabalığın ortasında kendin olmaktır.
Bu düşünceden yola çıkarak, size küçük bir kasabada geçen bir hikâye anlatmak istiyorum — içinde stratejiyle duygunun, çözümle empati’nin harmanlandığı bir hikâye. Belki sonunda hepimiz “meydana çıkmak”ın anlamını bir daha düşüneceğiz.
[color=]1. Bölüm: Sessiz Meydanın Kalbinde[/color]
Küçük bir Anadolu kasabasında, sabah güneşi taş döşeli meydanı yavaş yavaş ısıtırken insanlar yeni güne hazırlanıyordu. Meydanın bir ucunda çay ocağında oturan Kemal, kasabanın “mantıklı adamı” olarak tanınırdı. Plan yapmadan iş yapmaz, stratejiyle hareket ederdi.
Öte yandan karşı kaldırımdaki terzi dükkânından yeni çıkmış Zehra, müşterisinin elbisesine eklediği minik çiçeğin renginin onun gününü nasıl güzelleştireceğini düşünecek kadar empatikti.
O sabah ikisinin yolları, meydanın tam ortasında kesişti. Belediyenin asırlık çınarı devrilmek üzereydi ve herkes bir şeyler söylüyordu. Kimi “keselim gitsin” diyordu, kimi “ağaç yaşatılmalı.” Kemal hemen bir plan yaptı:
— “Vinç çağırırız, dalları keseriz, gövdeyi sabitleriz. Beş saatlik iş.”
Zehra sessizce baktı, sonra yavaşça konuştu:
— “Ama o ağacı sadece kurtarmak yetmez. İnsanlar o ağacın altında buluşuyor, hikâyeler anlatıyor. Eğer dallarını kesersek, gölgesini de kaybederiz.”
İşte o an, meydan bir “sorun çözme alanı” olmaktan çıkıp bir “kalp aynası”na dönüştü.
[color=]2. Bölüm: Sözcüklerin Meydanı[/color]
Kasabanın gençleri sosyal medyada “#MeydanaÇıkıyoruz” etiketiyle kampanya başlattı. Herkesin kendi fikrini açıkça söylemesi isteniyordu. “Meydana çıkmak” deyimi bir anda günlük konuşmaların merkezine oturdu.
Kemal için bu, bir plan sunma fırsatıydı. O, “meydana çıkmak” deyince hemen eyleme geçmeyi, çözüm üretmeyi anlardı. Defterine ölçüler çizdi, destek kolonları hesapladı.
Zehra içinse “meydana çıkmak”, duygularını paylaşma cesaretiydi. O, kasaba halkına mektup yazdı:
> “Bir ağacı kurtarmak, yalnız köklerini değil, anılarını da korumaktır.”
O mektup meydanın girişine asıldığında insanlar durdu, okudu, düşündü. Çocuklar Zehra’yı görünce “abla senin mektubun çok güzelmiş” dedi.
Kemal o anda fark etti: bazen strateji değil, sözün sıcaklığı insanları harekete geçirir.
[color=]3. Bölüm: Fırtına Öncesi Sessizlik[/color]
Bir hafta geçti, ama çınarın hâli kötüydü. Gök gürledi, rüzgâr dalları kırdı. Belediye karar aldı: sabahın erken saatinde ağacı keseceklerdi.
Zehra o gece uyuyamadı. Kalbinde bir ses “bir şey yapmalısın” diyordu. Sabah ezanında sokağa çıktı, ağacın altına oturdu. Elinde bir termos çay, etrafında birkaç dostu vardı.
Kemal geldiğinde Zehra’yı görünce şaşırdı. “Bu şekilde engel olamazsın, resmi karar alınmış” dedi.
Zehra başını kaldırıp yumuşak bir sesle cevap verdi:
— “Biliyorum Kemal, ama bazen meydana çıkmak plan yapmak değil, sadece orada olmaktır.”
Kemal sustu. Gözlerini ağacın gövdesine dikti, sonra cebinden not defterini çıkardı. “Belki…” dedi, “belki kökleri güçlendirmek için çevresine beton destek yerine toprak yığını yapabiliriz. Su kanallarını açarız, kök nefes alır.”
İşte o an, stratejiyle empati birleşti.
[color=]4. Bölüm: Meydana Çıkmak Gerçekte Ne Demek?[/color]
Kasabalılar toplandı. Kimisi elinde kürek, kimisi kazma… Zehra’nın duygusu, Kemal’in planıyla birleşti. Hep birlikte ağacın etrafına toprak yığdılar, dalları iplerle desteklediler.
Bir gün sonra güneş açtığında çınar hâlâ dimdikti. İnsanlar “meydana çıktık” diyordu, ama artık o söz sadece fiziki bir çıkışı değil, bir duruşu anlatıyordu.
Kemal kendi kendine düşündü:
> “Belki de meydana çıkmak, çözüm sunmak kadar, başkalarının duygusunu duymaktır.”
> Zehra da düşündü:
> “Belki de meydana çıkmak, sadece hissetmek değil, cesaretle adım atmaktır.”
O gün o kasabada herkes bir şey öğrendi: “Meydana çıkmak” bir deyimdir, evet — ama aynı zamanda bir karakter sınavıdır.
[color=]5. Bölüm: Deyim mi, Duruş mu?[/color]
Günler geçti, çınar güçlendi. Meydan yine eski neşesine kavuştu. Bir sabah çocuklar ağacın gölgesinde oyun oynarken, Zehra elinde çayla Kemal’in yanına geldi.
— “Sence ‘meydana çıkmak’ deyim midir, değil midir?” diye sordu gülerek.
Kemal gözlerini gökyüzüne dikti:
— “Artık eminim ki deyimden fazlası. İnsan kendini gösterdiğinde, korkularını da açığa çıkarır. Bu yüzden ‘meydana çıkmak’, hem kelime hem eylemdir.”
Zehra başını salladı. “Evet,” dedi, “ama herkesin meydanı farklı. Kiminin meydanı kalabalık önünde konuşmak, kimininki sadece kalbini açmak.”
[color=]6. Bölüm: Forumun Meydanında[/color]
İşte dostlar, ben bu hikâyeyi forumun meydanına, yani buraya taşıdım. Çünkü burası da bir tür meydan. Hepimiz düşüncelerimizi buraya getiriyoruz; kimimiz planlı, kimimiz duygusal, kimimiz stratejik, kimimiz sezgisel.
“Meydana çıkmak” derken, bazen bir konuyu savunuyoruz, bazen kendi korkularımızla yüzleşiyoruz.
Erkeklerin çözüm aradığı, kadınların duyguyu kattığı bu hikâyede aslında herkesin bir payı var. Meydan; fikirlerin çarpıştığı değil, birbirine karıştığı yerdir.
[color=]Son Bölüm: Herkesin Bir Meydanı Var[/color]
Küçük kasabanın hikâyesi bize büyük bir şeyi hatırlatıyor: “Meydana çıkmak” bir deyimden çok, insanın kendine meydan okumasıdır.
Kemal aklın meydanında kazandı, Zehra kalbin meydanında. İkisi birleşince hayat biraz daha anlam kazandı.
Belki senin meydanın bir karar almak, bir özür dilemek, bir adım atmak… Belki sadece sustuğun yerde konuşmaktır.
Önemli olan, o meydana çıkabilmek. Çünkü bazen kelimeler değil, cesaret anlamı yaratır.
O yüzden soruyorum, forum dostları:
Sizin için “meydana çıkmak” ne anlama geliyor?
Kendi meydanınıza çıkmaya hazır mısınız?