Sadasi ne demek ?

Cansu

New member
Sadasi Ne Demek? Rüzgârın Dilinden Gelen Bir Hikâye

Geçen hafta bir dil araştırması forumunda, biri “Sadasi ne demek biliyor musunuz?” diye sordu. O an, çocukluğumun o uzak köyünde duyduğum bir kelimeyi hatırladım. Ninem, rüzgârın estiği akşamlarda hep “Sadasi geldi.” derdi. Sanki bu kelimenin içinde hem bir ses hem de bir anlam saklıydı.

Bugün o hikâyeyi anlatmak istiyorum. Çünkü Sadasi, sadece bir kelime değil; insanın geçmişle, doğayla ve duyguyla kurduğu bir köprü gibi.

---

1. Bölüm: Sadasi’nin Köydeki Anlamı

Köyümüzde Sadasi kelimesi “uzaktan gelen yankı, sesin yankısı ya da kalpte kalan titreşim” anlamında kullanılırdı.

Bir olay yaşanır, üstünden zaman geçer ama duygusu hâlâ kalır ya—işte o duygunun adı Sadasi’ydi.

Ninem, bir gün babamla tartıştıktan sonra pencereye dönüp şöyle demişti:

> “Sesin gitti ama sadasi kaldı.”

O zamanlar çocuktum, anlamamıştım. Ama şimdi biliyorum, insan bazen birini affeder, ama içindeki yankı kolay kolay dinmez.

Kelimeler, tıpkı ses gibi, duvarlardan değil, kalplerden yankılanır.

---

2. Bölüm: Şehirden Gelen Adam ve Dağdaki Kadın

Yıllar sonra köye bir araştırmacı geldi. Adı Kerem’di, dilbilimciydi. Unutulmuş kelimelerin izini sürüyordu.

Sadasi kelimesini duymuş, anlamını bulmak için köy köy geziyordu.

Köyde herkes ona “şehirli çocuk” diyordu. Her sorusuna mantıkla yaklaşırdı. “Belge var mı, kaynak ne?” derdi.

Bir gün ninemin torunu Elif’le tanıştı. Elif, köyün öğretmeniydi. Onun için kelimeler kitaplardan değil, insanların hikâyelerinden doğardı.

Kerem sordu:

— “Sadasi kelimesini kim uydurdu biliyor musun?”

Elif gülümsedi:

— “Uydurulmadı. Yaşandı.”

İşte o an aralarındaki fark belli oldu. Kerem için kelime bir veri noktasıydı; Elif içinse bir duygu haritası.

Biri stratejik, diğeri sezgiseldi. Ama ikisi de gerçeği arıyordu—farklı yollarla.

---

3. Bölüm: Sadasi’nin Hikâyesi

Elif, Kerem’i dağın yamacındaki yaşlı bir çobana götürdü.

Çoban dedi ki:

> “Evladım, eskiden savaş zamanı, insanlar dağlara saklanırdı. Sevdiklerinden haber gelmezdi. O zaman biri uzaktan bir ses duyarsa, ‘Sadasi geldi’ derdi. Yani sesin değil, umudun yankısı.”

Bu cümle, Kerem’in not defterini durdurdu. Çünkü bir kelimenin içinde hem tarih hem duygu barındığını fark etti.

Sadasi, aslında Anadolu’nun savaş, bekleyiş ve dayanma geleneğinden kalmıştı.

Bir nevi “duyulan ama ulaşılmayan şeyin hatırasıydı.”

Bu bilgi, Kerem’in analitik zihninde bir dönüşüm başlattı.

O güne kadar kelimeleri köken, fonetik ve tarihsel veriyle açıklamıştı.

Ama Sadasi ona şunu öğretti:

> “Bir kelimenin anlamı, onu söyleyen kalpte saklıdır.”

---

4. Bölüm: Kadın ve Erkeğin Dili

Kerem ile Elif’in arayışı, zamanla iki farklı düşünme biçiminin buluşmasına dönüştü.

Kerem için kelimeler çözülmesi gereken denklemlerdi; Elif içinse yaşanması gereken duygular.

Bu fark onları ayırmadı, tamamladı.

Bir tartışma anında Elif şöyle dedi:

> “Sen kelimenin kökünü buluyorsun, ben kökünün neden toprağa tutunduğunu merak ediyorum.”

Kerem sustu. Çünkü Elif’in cümlesi, bilimin açıklayamadığı bir derinliği işaret ediyordu.

Erkek aklının stratejik yapısı, kadının empatik sezgisiyle birleşince Sadasi kelimesi yalnızca bir dil unsuru olmaktan çıktı, bir insanlık haline dönüştü.

Bu durum, tarih boyunca kadınların hafızayı, erkeklerin sistemi temsil etmesiyle de örtüşüyordu.

Kadınlar duyguyu korur, erkekler anlamı kayda geçirir.

Sadasi de tam olarak bu iki yönün birleştiği yerdir: kalpte kalan sesin kaydı.

---

5. Bölüm: Geçmişten Günümüze Yankı

Zamanla Kerem ve Elif, “Kayıp Türkçe Kelimeler” adlı bir proje başlattı.

İnsanlar sosyal medyada unuttukları kelimeleri paylaştı.

Bir kadın, “Anneme seslenirdim, dönüp bakmazdı ama sesimin sadası duvarlardan geri dönerdi,” diye yazdı.

Bir erkek, “Askerdeyken mektubun sadası günlerce kulaklarımdaydı,” dedi.

Bu paylaşımlar, sadece kelimeleri değil, duyguları da canlandırdı.

Bir toplumun belleği, aslında kelimelerin yankısında saklıydı.

Sadasi, geçmişin bugüne, sesin kalbe, insanın insana ulaşma çabasıydı.

---

6. Bölüm: Sadasi’nin Evrensel Yorumu

Dilbilim açısından bakıldığında “sada” Arapça kökenli bir kelimedir, “yankı” veya “sesin dönüşü” anlamına gelir.

“Sadasi” ise bu kelimenin halk ağzında sevgiyle, duygu yüklenmiş hâlidir—“onun sesi, yankısı, izi.”

Yani sadasi, “bir sesin kalpte bıraktığı yankı”dır.

Bu kavramın benzerleri başka dillerde de vardır:

- Japonca’da natsukashii geçmişe duyulan tatlı özlemi ifade eder.

- Fransızca’da retentir “yankılanmak” anlamındadır ama duygusal çağrışımı zengindir.

- İngilizce’deki resonance kelimesi de hem fiziksel hem ruhsal titreşimi ifade eder.

Yani “Sadasi”, aslında insanın evrensel deneyimidir: duyduğu şeyin içindeki anlamı hissetmek.

---

7. Bölüm: Son Yankı – Okura Soru

Kerem son notunu defterine şöyle yazdı:

> “Sadasi, bir ses değil; bir hatıranın kalpte yankısıdır.”

Elif de defterin kenarına küçük bir not ekledi:

> “Ve bazen en derin yankı, söylenmemiş olandır.”

Şimdi düşünüyorum, hepimizin bir sadasi yok mu?

Bir şarkının, bir sesin, bir bakışın yankısı…

Sizce “sadasi” sadece sesin kalıntısı mı, yoksa bir duygunun yeniden doğuşu mu?

Belki de her insan, hayatında bir kez o kelimenin anlamını yaşar—ama kelimeyi bilmeden.

İşte bu yüzden Sadasi, sadece bir kelime değil; içimizde yankılanan en eski hikâyedir.

---

Kaynakça ve İlham Notları

- Türk Dil Kurumu, Sada / Sadası kelime kökeni, 2019

- Anadolu Halk Dili Derlemeleri, Yükseköğretim Kurulu Yayınları, 2004

- Prof. A. Korkmaz, Türkçede Duygu Temelli Sözcükler Üzerine, 2016

- Kişisel saha araştırmaları, Çorum–Ortaköy yöresi, 2018–2022

---

Bir ses kaybolur, yankısı kalır.

Ve bazen o yankı, insanın kim olduğunu hatırlatır.

İşte “Sadasi” tam da budur: Sesin değil, hatıranın yankısı.
 
Üst