ahmetbeyler
Active member
CHP Genel Babşaknı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da bir küme konut işçisi bayanlarla iftar yemeğinde buluştu. Yemeğin akabinde bayanlarla sohbet ederek problemlerini ve taleplerini dinleyen Kılıçdaroğlu, tahlil tekliflerini anlattı.
“Bakın burada kaç tane bayanız, hepimiz ya paklık yapıyoruz ya çöpçülük yapıyoruz ya kapıcılık yapıyoruz. Hangi birimizin sigortası var, ben soruyorum hepsine. Birkaç tane olabilir lakin şahsen benim sigortam yok. Hem mesken paklığı yapıyorum tıpkı vakitte kapıcılık yapıyorum. Ne bir sigortam var ne hakikat düzgün geçim sağlayabilecek bir şeyim var. Ben, oturduğum yerde bin liraya oturuyorum. Konut sahibim dedi ki ‘Ben ÜFE’den TÜFE’den anlamam, senin kiran bin 400-bin 500 olacak, işine geliyorsa” diye konuşan bayana Kılıçdaroğlu, şöyleki karşılık verdi:
“Bu sigorta 52 yıldır uygulanmıyor. Zira kanunu çıkarmıyorlar”
“Kişi, işsiz kaldıysa işsizlik sigortasından para alıyor. Emekli olduğun vakit emeklilikten sigorta alıyor. İş kazası olduğu vakit iş kazasından para alıyor. Hasta olduğu vakit hastalık sigortasından para alıyor. Yani sekiz sigorta kolu var. Bir dokuzuncu sigorta kısmı daha var; Aile Takviyeleri Sigortası, ailelere taban gelir teminatı verir. Diyelim ki Aile Dayanakları Sigortası minimum fiyat kadar olacak, bizim gayemiz o. O denli olunca bir ailede minimum fiyat kadar bir gelir yoksa o sigorta kısmı o aileye her ay taban fiyat kadar bir ödemeyi garanti eder. bu biçimdece hiç bir ailede ‘benim geçimim yok, imkânım yok’ diye bir şey olmaz. Bu sigorta kolu 1971 yılında uygulamaya girecekti, 52 yıldır uygulanmıyor. Zira kanunu çıkarmıyorlar, çıkarmama niçinleri de şu; ‘Ben size yardım yapayım, siz de bana oy verin’. Bu yanlıştan Türkiye’yi çıkarmak lazım. Tam bilakis, sağ elin verdiğini sol elin görmemesi lazım. Bir bayan evlendi ancak geçinemedi, eşinden boşandı, ne yapsın artık? Artık bu bayan sığınma meskenine gitse çocuğu 12-13 yaşına gelince kapının önüne koyuyorlar. E nereye gidecek bu?
‘Sosyal devlet yoksul fukaranın yanında olan devlet demektir’
bu biçimde ‘yeni başlangıçlar fonu’ diye, bir daha bu Aile Takviyeleri arasında… Bayan eşinden ayrıldığında bir yere gidemiyor, bu biçimde ona bir konut kiralanıyor, çoluk çocuğu ile birlikte yaşamasına imkân sağlanıyor. Yani toplumsal devlet dediğimiz odur. Toplumsal devlet, yoksul fukaranın yanında olan devlet demektir.
Türkiye güçlü bir ülkedir. Herkes refah ortasında yaşayabilir, huzur ortasında yaşayabilir. Herkes çalışır, herkes meskenine helal ekmek gdolayır. En büyük dileğimiz da esasen bu. Bunu yaptığımız vakit aslına bakarsanız sıkıntı çözülür.”
‘Devletin bu biçimde olmaması lazım’
Diğer bir bayan ise “Çalışmak zorundayız, çocuklarım büyüyor, çocuklarım okuyacak, üniversitelere gidecek. Haydi büyüğünü büyüttüm, fakat küçüğüm yeni başlıyor benim. Hayat koşullarımız da hayli zorlaştı, yani 40 yaşındakilerin üstüne ‘ekmek yok’ diyorlar. İş yok, nitekim. Ben üzülüyorum, devletin bu biçimde olmaması lazım” dedi. Kılıçdaroğlu ise bayana şöyleki karşılık verdi:
“Yurt haricinden buğday almazdık, saman almazdık, mercimek almazdık, canlı hayvan almazdık, et almazdık, fasulye almazdık, nohut almazdık. Ne oldu da artık bunların tamamını bunlardan alıyoruz? Köylü, ektiği vakit kar etmiyorsa, gelir elde etmiyorsa, daima ziyan ediyorsa ekmez. Ekmeyince ne olacak? Terk ediyor köyü, nereye gitsin bu adam? Köyde yaşayamadı, nereye gidecek? Kentlere. ‘Acaba taban fiyatla bir iş bulabilir miyim’ diye uğraşıyor. Bulursa da oldu; bulamazsa da ya çöpten kâğıt topluyor ya diğer bir şey yapıyor, gelirini sağlamaya çalışıyor.”
‘İşe girmezse meskendeki bayan, çalışan bir bayan olarak görülmedi’
“Köyde çalışan bayan ile meskende çalışan bayan çalışan olarak gözetilmedi. hiç bir hak tanınmadı. Lakin işe girersen paranı alırsın, işe girmezsen meskendeki bayan çalışan bir bayan olarak görülmedi. Bu benim başımda büyük bir sorun. niye bayanlar göz arkası ediliyor? niye ikinci sınıfa alınıyor? Üreten biziz, doğuran biziz, büyüten biziz, eğiten biziz; niçin bize hak tanınmıyor” diye kaygı yanan bayana Kemal Kılıçdaroğlu, şu biçimde karşılık verdi:
“İşte o Aile Dayanakları Sigortası bunu karşılıyor. Konutta, siz yalnızca çalışmıyorsunuz, meskende yaşlı birisi var ise ona da bakıyorsunuz, engelli var ise ona da bakıyorsunuz. bu biçimde devlet, konutta çalışan bayanın toplumsal güvenlik primini kendisi ödeyecek. Yaşı, vakti gelince de emekli olacak. Bu Aile Takviyeleri Sigortası’nın amacı o aslına bakarsanız. Gelirsiz kimse kalmasın. her insanın bir geliri olur; az olur, fazlaca olur lakin herkes bilir ki ‘ben kimseye muhtaç olmam, geçinip giderim’. İlla devasa yükseklikte bir gelir değil lakin makul bir gelir her insanın rahat geçinebileceği bir imkân. Bu olur mu? Olur. O niçinle Aile Takviyeleri Sigortası kaide.”
“Size epeyce teşekkür ederiz, sizin yüzü suyu hürmetinize bayramda birer günlüğüne de olsa ikramiye alıyoruz” diyen bayana Kılıçdaroğlu, şunları söylemiş oldu:
‘Yapmıyorlar, yapmak istemiyorlar. paraları birileri alıyor’
Bunu söylemiş olduğim vakit dediler ki ‘Parayı nereden bulacaksın?’ ‘Para var’ dedim, ‘nasıl para yok’ diyorsunuz? Onun üzerine mecbur oldular, biner lira verdiler. Ortadan geçti bu kadar müddet, bin 100 lira oldu.
Dul ve yetimlere verilen aylık kimi vakit 80 lira, kimi vakit 100 lira, kimi vakit 120 lira. Yani baba ölüyor, iki tane yetim kalıyor, onların içinde paylaşılıyor. Paylaşılınca onunla geçinilemiyor. Ya sadaka mı veriyorsun, geçinebileceği para mı veriyorsun? Artık birilerine o kadar fazlaca büyük paralar veriyorlar ki milyar dolarlar veriyorlar. O milyar dolarları kazandıysa hakkını ver fakat milyar dolarları ona vereceğine, milyar dolar ile gidip fabrika yapsan, çoluk çocuk çalışsa, üretim olsa, insanların işi olsa, insanların gücü olsa, çiftçi eser ektiği vakit ziyan etmese, kar elde etse, düğününü derneğini köyde hoş yapsa her şey çözülebilir. Düne kadar vardı da artık niçin yok? Yapmıyorlar, yapmak istemiyorlar. Paraları birileri alıyor, işin Türkçesi o.
Yevmiye ile gündelik işlere giden bir bayan, Kılıçdaroğlu’na şöyleki kaygı yandı:
‘Siz bize tahlil olacaksınız başkanım’
“AKP başta diye AKP’ye oy veriyorlar. En epey onlara oy çıkıyor ancak şu anda hiç bir yatırım yok. Ben örneğin gidip mesken yapayım diyorum, emekli olunca taşınayım istiyorum fakat emekli param da yetmeyecek benim. Şu anda mesken işine gidip yevmiye ile günlüğe gidiyorum örneğin, yapmak zorundayım. Zira eşimin aldığı emekli maaşı yetmiyor. Beş tane torunum var, konutuma ayda birer kez gelseler, ben onlara tavuk bile alsam, peynir koyacağım, kahvaltılık hazırlayacağım. Lakin birini alsam birini alamıyorum liderim. Tahminen beş gün mesken işine gidiyorum, buna karşın bir gün gittiğimde bir şey, öteki bir gün gittiğimde bir şey… Bir biçimde döndürmeye çalışıyorum. Her kış ben 3-5 kuruş atıyordum ancak bu sene hiç kuruş bile koymadım bankaya. Bankada 3-5 kuruşum vardı, onu da aldım artık. Yetmiyor zira. Çoluğum çocuğum geliyor, aç mı kaldırayım sofradan ben onları, torunlarım var. Eşimle biz diyoruz, ‘Biz yemesek de olur’ diye lakin o çocuğa almak zorundayız. İnşallah bunları düzeltecek olan sizsiniz liderim. Siz, bize tahlil olacaksınız liderim.”
“Asgari fiyat 4 bin 250 lira. Elektriğim, bana gelen şu anda 480 lira. Elektriğim o fiyat geliyor, suyum 200 geliyor, doğal gazı hiç söylemek bile istemiyorum. Konutum kira, bu kaidelerde 4 bin 250 lira ile nasıl geçinmemi bekliyorsunuz? Geçinemem değil mi? Hanımlarla içeride konuşuyoruz, Gazino’daki Salı Pazarı epeyce ucuzlamış; pazara gittim bugün, patates olmuş 7 lira, patlıcan olmuş 10 lira. Düşünün, geçen sene 3 liraya aldığınız patlıcan şu anda 10 lira oldu diye seviniyoruz. Hepsini de geçtim, yağ geldi yurt haricinden. Rusya’dan geldi bu yağlar. Yağlar yokken hepimiz marketlere hamle ettik. ‘Ne kadar alırsak kardır’, yağ bitti, kıtlık geldi diye. Fiyatlar uçtu gitti. Marketlere gidin bakın, hala daha tıpkı fiyat duruyor, hiç değişmedi” diyen bayana ise Kılıçdaroğlu, şöyleki cevap verdi:
‘Önce siyasetçinin pak olması lazım, ahlaklı olması lazım’
“Bir parti halka hizmet ediyorsa desteklenmeli, halka hizmet etmeyip kendisine hizmet ediyorsa ‘yeter’ denmeli. Bu demokratik olgunluğu gösterirsek Türkiye düzelir, bu biçimde kimse kolay kolay bir şey yapmaz. Artık diyor ki örneğin, ‘Nasıl olsa bana oy verecek’; size hak ettiğiniz parayı vermiyor örneğin. Artık siz bakıyorsunuz, siyasete girmiş, iki sene ortasında han hamam sahibi olmuş. Nasıl oldu? ötürüsıyla evvel siyasetçinin pak olması lazım, düzgün olması lazım, ahlaklı olması lazım; kendisini değil vatandaşı düşünmesi lazım. Vatandaşı şayet rahatsa o da rahat etmeli.”
Ülkenin kaynaklarının kâfi olup olmadığını soran öbür bir bayana da Kılıçdaroğlu, şu biçimde karşılık verdi:
‘Elin oğlu yapıyor da biz niçin yapmayalım? yapabiliriz’
“Türkiye’nin kaynakları fazla. Türkiye dünyanın varlıklı ülkelerinden birisiydi. Kaynak yerinde kullanılırsa yeterli. Zengindir Türkiye. Türkiye’nin örneğin neyi eksik? Havası hoş, suyu var, toprakları var, denizleri var, her şeyi var Türkiye’nin. Hollanda’yı alın, Konya’dan küçük. Hollanda’nın yıllık tarım eserleri ihracatı 180 milyar doların üzerinde. Yani 180 milyar dolar yağ satıyor; ne satıyorsa, tarım eseri satıyor. Konya’dan küçük devlet. Bizim yıllık tarım eserleri ihracatımız 17-18 milyar dolar. 180 nerede, 17-18 nerede? Demek ki çalışsak olur, üretsek olur. Yani elin oğlu yapıyor da biz niçin yapmayalım? Yapabiliriz, bunun planlanmasını yapmak lazım.
Planlamayı nasıl yapacağız? Diyelim ki Konya Ovası’na ne ekilir? Pamuk olmaz, oraya buğday ekilecek. Diyeceksin, ‘Sen burada buğday ek kardeşim’. ‘Çukurova, sen pamuk ekeceksin.’ Sen, fındık ve çaya dokunmuyorsun, o bölgenin stratejik eseri. Bunun maliyeti kaç lira? 5 lira. ‘Sana 2 lirada kar veriyorum, 7 liraya ben alacağım. Ziyan etmeyeceksin sen. 8 liraya alıcı buluyorsan sat.’ bu biçimdece devlet çiftçinin ziyan etmesini engelleyecek. Çiftçi şunu düşünecek; ‘ben ektiğim vakit benim malımı en berbat ihtimalle makul fiyata devlet alır’. bu biçimde kimse ziyan etmez.
‘İlk yapacağımız işlerden biri de siyasi ahlak kanunu’
Artık siz hepiniz vergi veriyorsunuz, ekmek alırken. Elektrik düğmesine bastığınız vakit kaç çeşit vergi ödüyorsunuz? Beş çeşit. Elektrik düğmesine bastığınızda beş çeşit vergi ödüyorsunuz. Musluğu açtığınızda dört çeşit vergi ödüyorsunuz. Nereye gidiyor vergiler? Artık bu soruyu sorduğunuz vakit derim ki o memlekete demokrasi geldi. ‘Ben vergi veriyorum, benim paramı nereye harcadın?’ Bu sorunun sorulması lazım. Bu soru sorulursa memlekete demokrasi gelmiş olur bu biçimde. ‘İlk yapacağınız iş nedir’ diye soruyorsunuz ya, birinci yapacağımız işlerden biri de ‘siyasi ahlak kanunu’. Ahlaklı adamın Meclis’e gelmesi lazım. Gelecek, ahlakı ile çalışacak; milletin vekili olacak, birilerinin değil. Milletin vekili olarak bakılırsavini yaparsa problem biter. Bunu yapacağız inşallah.”
“Bakın burada kaç tane bayanız, hepimiz ya paklık yapıyoruz ya çöpçülük yapıyoruz ya kapıcılık yapıyoruz. Hangi birimizin sigortası var, ben soruyorum hepsine. Birkaç tane olabilir lakin şahsen benim sigortam yok. Hem mesken paklığı yapıyorum tıpkı vakitte kapıcılık yapıyorum. Ne bir sigortam var ne hakikat düzgün geçim sağlayabilecek bir şeyim var. Ben, oturduğum yerde bin liraya oturuyorum. Konut sahibim dedi ki ‘Ben ÜFE’den TÜFE’den anlamam, senin kiran bin 400-bin 500 olacak, işine geliyorsa” diye konuşan bayana Kılıçdaroğlu, şöyleki karşılık verdi:
“Bu sigorta 52 yıldır uygulanmıyor. Zira kanunu çıkarmıyorlar”
“Kişi, işsiz kaldıysa işsizlik sigortasından para alıyor. Emekli olduğun vakit emeklilikten sigorta alıyor. İş kazası olduğu vakit iş kazasından para alıyor. Hasta olduğu vakit hastalık sigortasından para alıyor. Yani sekiz sigorta kolu var. Bir dokuzuncu sigorta kısmı daha var; Aile Takviyeleri Sigortası, ailelere taban gelir teminatı verir. Diyelim ki Aile Dayanakları Sigortası minimum fiyat kadar olacak, bizim gayemiz o. O denli olunca bir ailede minimum fiyat kadar bir gelir yoksa o sigorta kısmı o aileye her ay taban fiyat kadar bir ödemeyi garanti eder. bu biçimdece hiç bir ailede ‘benim geçimim yok, imkânım yok’ diye bir şey olmaz. Bu sigorta kolu 1971 yılında uygulamaya girecekti, 52 yıldır uygulanmıyor. Zira kanunu çıkarmıyorlar, çıkarmama niçinleri de şu; ‘Ben size yardım yapayım, siz de bana oy verin’. Bu yanlıştan Türkiye’yi çıkarmak lazım. Tam bilakis, sağ elin verdiğini sol elin görmemesi lazım. Bir bayan evlendi ancak geçinemedi, eşinden boşandı, ne yapsın artık? Artık bu bayan sığınma meskenine gitse çocuğu 12-13 yaşına gelince kapının önüne koyuyorlar. E nereye gidecek bu?
‘Sosyal devlet yoksul fukaranın yanında olan devlet demektir’
bu biçimde ‘yeni başlangıçlar fonu’ diye, bir daha bu Aile Takviyeleri arasında… Bayan eşinden ayrıldığında bir yere gidemiyor, bu biçimde ona bir konut kiralanıyor, çoluk çocuğu ile birlikte yaşamasına imkân sağlanıyor. Yani toplumsal devlet dediğimiz odur. Toplumsal devlet, yoksul fukaranın yanında olan devlet demektir.
Türkiye güçlü bir ülkedir. Herkes refah ortasında yaşayabilir, huzur ortasında yaşayabilir. Herkes çalışır, herkes meskenine helal ekmek gdolayır. En büyük dileğimiz da esasen bu. Bunu yaptığımız vakit aslına bakarsanız sıkıntı çözülür.”
‘Devletin bu biçimde olmaması lazım’
Diğer bir bayan ise “Çalışmak zorundayız, çocuklarım büyüyor, çocuklarım okuyacak, üniversitelere gidecek. Haydi büyüğünü büyüttüm, fakat küçüğüm yeni başlıyor benim. Hayat koşullarımız da hayli zorlaştı, yani 40 yaşındakilerin üstüne ‘ekmek yok’ diyorlar. İş yok, nitekim. Ben üzülüyorum, devletin bu biçimde olmaması lazım” dedi. Kılıçdaroğlu ise bayana şöyleki karşılık verdi:
“Yurt haricinden buğday almazdık, saman almazdık, mercimek almazdık, canlı hayvan almazdık, et almazdık, fasulye almazdık, nohut almazdık. Ne oldu da artık bunların tamamını bunlardan alıyoruz? Köylü, ektiği vakit kar etmiyorsa, gelir elde etmiyorsa, daima ziyan ediyorsa ekmez. Ekmeyince ne olacak? Terk ediyor köyü, nereye gitsin bu adam? Köyde yaşayamadı, nereye gidecek? Kentlere. ‘Acaba taban fiyatla bir iş bulabilir miyim’ diye uğraşıyor. Bulursa da oldu; bulamazsa da ya çöpten kâğıt topluyor ya diğer bir şey yapıyor, gelirini sağlamaya çalışıyor.”
‘İşe girmezse meskendeki bayan, çalışan bir bayan olarak görülmedi’
“Köyde çalışan bayan ile meskende çalışan bayan çalışan olarak gözetilmedi. hiç bir hak tanınmadı. Lakin işe girersen paranı alırsın, işe girmezsen meskendeki bayan çalışan bir bayan olarak görülmedi. Bu benim başımda büyük bir sorun. niye bayanlar göz arkası ediliyor? niye ikinci sınıfa alınıyor? Üreten biziz, doğuran biziz, büyüten biziz, eğiten biziz; niçin bize hak tanınmıyor” diye kaygı yanan bayana Kemal Kılıçdaroğlu, şu biçimde karşılık verdi:
“İşte o Aile Dayanakları Sigortası bunu karşılıyor. Konutta, siz yalnızca çalışmıyorsunuz, meskende yaşlı birisi var ise ona da bakıyorsunuz, engelli var ise ona da bakıyorsunuz. bu biçimde devlet, konutta çalışan bayanın toplumsal güvenlik primini kendisi ödeyecek. Yaşı, vakti gelince de emekli olacak. Bu Aile Takviyeleri Sigortası’nın amacı o aslına bakarsanız. Gelirsiz kimse kalmasın. her insanın bir geliri olur; az olur, fazlaca olur lakin herkes bilir ki ‘ben kimseye muhtaç olmam, geçinip giderim’. İlla devasa yükseklikte bir gelir değil lakin makul bir gelir her insanın rahat geçinebileceği bir imkân. Bu olur mu? Olur. O niçinle Aile Takviyeleri Sigortası kaide.”
“Size epeyce teşekkür ederiz, sizin yüzü suyu hürmetinize bayramda birer günlüğüne de olsa ikramiye alıyoruz” diyen bayana Kılıçdaroğlu, şunları söylemiş oldu:
‘Yapmıyorlar, yapmak istemiyorlar. paraları birileri alıyor’
Bunu söylemiş olduğim vakit dediler ki ‘Parayı nereden bulacaksın?’ ‘Para var’ dedim, ‘nasıl para yok’ diyorsunuz? Onun üzerine mecbur oldular, biner lira verdiler. Ortadan geçti bu kadar müddet, bin 100 lira oldu.
Dul ve yetimlere verilen aylık kimi vakit 80 lira, kimi vakit 100 lira, kimi vakit 120 lira. Yani baba ölüyor, iki tane yetim kalıyor, onların içinde paylaşılıyor. Paylaşılınca onunla geçinilemiyor. Ya sadaka mı veriyorsun, geçinebileceği para mı veriyorsun? Artık birilerine o kadar fazlaca büyük paralar veriyorlar ki milyar dolarlar veriyorlar. O milyar dolarları kazandıysa hakkını ver fakat milyar dolarları ona vereceğine, milyar dolar ile gidip fabrika yapsan, çoluk çocuk çalışsa, üretim olsa, insanların işi olsa, insanların gücü olsa, çiftçi eser ektiği vakit ziyan etmese, kar elde etse, düğününü derneğini köyde hoş yapsa her şey çözülebilir. Düne kadar vardı da artık niçin yok? Yapmıyorlar, yapmak istemiyorlar. Paraları birileri alıyor, işin Türkçesi o.
Yevmiye ile gündelik işlere giden bir bayan, Kılıçdaroğlu’na şöyleki kaygı yandı:
‘Siz bize tahlil olacaksınız başkanım’
“AKP başta diye AKP’ye oy veriyorlar. En epey onlara oy çıkıyor ancak şu anda hiç bir yatırım yok. Ben örneğin gidip mesken yapayım diyorum, emekli olunca taşınayım istiyorum fakat emekli param da yetmeyecek benim. Şu anda mesken işine gidip yevmiye ile günlüğe gidiyorum örneğin, yapmak zorundayım. Zira eşimin aldığı emekli maaşı yetmiyor. Beş tane torunum var, konutuma ayda birer kez gelseler, ben onlara tavuk bile alsam, peynir koyacağım, kahvaltılık hazırlayacağım. Lakin birini alsam birini alamıyorum liderim. Tahminen beş gün mesken işine gidiyorum, buna karşın bir gün gittiğimde bir şey, öteki bir gün gittiğimde bir şey… Bir biçimde döndürmeye çalışıyorum. Her kış ben 3-5 kuruş atıyordum ancak bu sene hiç kuruş bile koymadım bankaya. Bankada 3-5 kuruşum vardı, onu da aldım artık. Yetmiyor zira. Çoluğum çocuğum geliyor, aç mı kaldırayım sofradan ben onları, torunlarım var. Eşimle biz diyoruz, ‘Biz yemesek de olur’ diye lakin o çocuğa almak zorundayız. İnşallah bunları düzeltecek olan sizsiniz liderim. Siz, bize tahlil olacaksınız liderim.”
“Asgari fiyat 4 bin 250 lira. Elektriğim, bana gelen şu anda 480 lira. Elektriğim o fiyat geliyor, suyum 200 geliyor, doğal gazı hiç söylemek bile istemiyorum. Konutum kira, bu kaidelerde 4 bin 250 lira ile nasıl geçinmemi bekliyorsunuz? Geçinemem değil mi? Hanımlarla içeride konuşuyoruz, Gazino’daki Salı Pazarı epeyce ucuzlamış; pazara gittim bugün, patates olmuş 7 lira, patlıcan olmuş 10 lira. Düşünün, geçen sene 3 liraya aldığınız patlıcan şu anda 10 lira oldu diye seviniyoruz. Hepsini de geçtim, yağ geldi yurt haricinden. Rusya’dan geldi bu yağlar. Yağlar yokken hepimiz marketlere hamle ettik. ‘Ne kadar alırsak kardır’, yağ bitti, kıtlık geldi diye. Fiyatlar uçtu gitti. Marketlere gidin bakın, hala daha tıpkı fiyat duruyor, hiç değişmedi” diyen bayana ise Kılıçdaroğlu, şöyleki cevap verdi:
‘Önce siyasetçinin pak olması lazım, ahlaklı olması lazım’
“Bir parti halka hizmet ediyorsa desteklenmeli, halka hizmet etmeyip kendisine hizmet ediyorsa ‘yeter’ denmeli. Bu demokratik olgunluğu gösterirsek Türkiye düzelir, bu biçimde kimse kolay kolay bir şey yapmaz. Artık diyor ki örneğin, ‘Nasıl olsa bana oy verecek’; size hak ettiğiniz parayı vermiyor örneğin. Artık siz bakıyorsunuz, siyasete girmiş, iki sene ortasında han hamam sahibi olmuş. Nasıl oldu? ötürüsıyla evvel siyasetçinin pak olması lazım, düzgün olması lazım, ahlaklı olması lazım; kendisini değil vatandaşı düşünmesi lazım. Vatandaşı şayet rahatsa o da rahat etmeli.”
Ülkenin kaynaklarının kâfi olup olmadığını soran öbür bir bayana da Kılıçdaroğlu, şu biçimde karşılık verdi:
‘Elin oğlu yapıyor da biz niçin yapmayalım? yapabiliriz’
“Türkiye’nin kaynakları fazla. Türkiye dünyanın varlıklı ülkelerinden birisiydi. Kaynak yerinde kullanılırsa yeterli. Zengindir Türkiye. Türkiye’nin örneğin neyi eksik? Havası hoş, suyu var, toprakları var, denizleri var, her şeyi var Türkiye’nin. Hollanda’yı alın, Konya’dan küçük. Hollanda’nın yıllık tarım eserleri ihracatı 180 milyar doların üzerinde. Yani 180 milyar dolar yağ satıyor; ne satıyorsa, tarım eseri satıyor. Konya’dan küçük devlet. Bizim yıllık tarım eserleri ihracatımız 17-18 milyar dolar. 180 nerede, 17-18 nerede? Demek ki çalışsak olur, üretsek olur. Yani elin oğlu yapıyor da biz niçin yapmayalım? Yapabiliriz, bunun planlanmasını yapmak lazım.
Planlamayı nasıl yapacağız? Diyelim ki Konya Ovası’na ne ekilir? Pamuk olmaz, oraya buğday ekilecek. Diyeceksin, ‘Sen burada buğday ek kardeşim’. ‘Çukurova, sen pamuk ekeceksin.’ Sen, fındık ve çaya dokunmuyorsun, o bölgenin stratejik eseri. Bunun maliyeti kaç lira? 5 lira. ‘Sana 2 lirada kar veriyorum, 7 liraya ben alacağım. Ziyan etmeyeceksin sen. 8 liraya alıcı buluyorsan sat.’ bu biçimdece devlet çiftçinin ziyan etmesini engelleyecek. Çiftçi şunu düşünecek; ‘ben ektiğim vakit benim malımı en berbat ihtimalle makul fiyata devlet alır’. bu biçimde kimse ziyan etmez.
‘İlk yapacağımız işlerden biri de siyasi ahlak kanunu’
Artık siz hepiniz vergi veriyorsunuz, ekmek alırken. Elektrik düğmesine bastığınız vakit kaç çeşit vergi ödüyorsunuz? Beş çeşit. Elektrik düğmesine bastığınızda beş çeşit vergi ödüyorsunuz. Musluğu açtığınızda dört çeşit vergi ödüyorsunuz. Nereye gidiyor vergiler? Artık bu soruyu sorduğunuz vakit derim ki o memlekete demokrasi geldi. ‘Ben vergi veriyorum, benim paramı nereye harcadın?’ Bu sorunun sorulması lazım. Bu soru sorulursa memlekete demokrasi gelmiş olur bu biçimde. ‘İlk yapacağınız iş nedir’ diye soruyorsunuz ya, birinci yapacağımız işlerden biri de ‘siyasi ahlak kanunu’. Ahlaklı adamın Meclis’e gelmesi lazım. Gelecek, ahlakı ile çalışacak; milletin vekili olacak, birilerinin değil. Milletin vekili olarak bakılırsavini yaparsa problem biter. Bunu yapacağız inşallah.”