Cansu
New member
Evlenince Kişi Mahrem Yerlerine Bakabilir mi? Bir Hikâyenin Sessiz Cevabı
Selam dostlar,
Bugün size biraz farklı bir şey anlatmak istiyorum. Bir forum konusu gibi görünse de, aslında kalbime dokunan bir hikâyenin içinden doğdu bu başlık. Uzun zamandır çevremde, hatta burada forumda bile sıkça karşılaştığım bir soru:
“Evlenince kişi eşinin mahrem yerlerine bakabilir mi?”
Kimi bunu dini açıdan, kimi psikolojik açıdan, kimi ise tamamen merakla soruyor.
Ama ben bu soruya bir fetvayla değil, bir hikâyeyle cevap vermek istedim. Çünkü bazen bir hikâye, yüz tartışmadan daha fazla anlatır insana.
Birlikte Başlayan Yolculuk
Mehmet ve Elif, üniversite yıllarından beri birbirini tanıyan, sevgiyle büyümüş iki insandı.
Mehmet, mantıklı, planlı, stratejik düşünen bir adamdı. Hayatta duygularını kolay kolay belli etmez, her şeyin bir çözümü olduğunu düşünürdü. Elif ise tam tersiydi; sezgileriyle yaşayan, empatisi yüksek, insanı kalbinden anlamaya çalışan bir kadındı.
Evlendikleri gün, herkes onları “birbirine çok yakışıyorlar” diye tebrik etmişti. Oysa kimse bilmezdi, evlilikten sonra insanın en çok öğrenmesi gereken şeyin bedeni değil, kalbi paylaşmak olduğunu.
Mahremiyetin Sınırında Bir Sessizlik
Evliliklerinin ilk ayında, bir akşam Elif sessizce aynaya baktı.
Yüzünde yorgunluk, içinde ise anlam veremediği bir gerginlik vardı.
Mehmet, onun bu halini fark etti:
— “Bir şey mi var Elif?” diye sordu.
Elif tereddüt etti, sonra yavaşça söyledi:
— “Mehmet... Bazen düşünüyorum. Biz evlendik ama... bazı şeyler hâlâ bana çok özel geliyor. Hani herkes söylüyor ya, eşinle aranda artık sır olmaz... Bilmiyorum, ben öyle hissedemiyorum.”
Mehmet sustu. Çünkü bu cümle, bir “reddediş” değil, bir “koruma içgüdüsü”ydü.
Bir süre sonra yanına oturdu:
— “Benim için mahremiyet, saklamak değil; saygı duymaktır,” dedi.
Elif’in gözleri doldu.
O an, bir cevap verilmemiş ama kalpten bir anlaşma doğmuştu.
Erkeklerin Mantığı, Kadınların Kalbi
Mehmet, ertesi gün bir arkadaşına dert yandı:
— “Ben anlamıyorum, biz artık evliyiz. Niye hâlâ bu kadar çekiniyor?”
Arkadaşı gülümseyerek cevap verdi:
— “Sen her şeyi çözmek istiyorsun. Oysa bazı şeyler çözülmez, hissedilir.”
İşte burada hikâyemiz, iki farklı dünyanın kesişiminde büyüyordu.
Erkekler genelde çözüm odaklıdır; “Bir sorun varsa, halledelim.”
Kadınlar ise daha derin bir yerden yaklaşır; “Bir şey hissediyorsam, önce anlamak isterim.”
Elif’in dünyasında beden, sadece fiziksel bir varlık değil; bir anlam, bir mahremiyet, bir güven alanıydı.
Mehmet’in dünyasında ise evlilik, “artık her şey ortak” demekti.
Ama aslında ikisi de haklıydı. Çünkü mahremiyet, çizgi değil, güvenle örülmüş bir köprüdür.
Bir Dokunuşun Ahlakı
Bir gece Elif hastalandı. Ateşi vardı, halsizdi.
Mehmet, endişeyle yanına geldi.
— “Sana ilaç getireyim mi?”
— “Getir ama... şey... sıcak su torbasını da koyar mısın?”
Mehmet battaniyeyi düzeltirken Elif’in elleri titriyordu.
O an Mehmet’in içinden bir şey geçti: “Şimdi baksam mı, yoksa beklesem mi?”
Ve bekledi.
Çünkü sevgi bazen dokunmamakla, bazen susmakla da kendini gösterir.
Elif gözlerini kapadığında, Mehmet’in içi rahattı. Çünkü o gece bir beden sınırını değil, bir insanın içsel sınırına saygı göstermişti.
Mahremiyetin Gerçek Tanımı
Günler geçti, Elif iyileşti. Bir sabah kahvaltı masasında sessizlik vardı.
Sonra Elif konuştu:
— “Mehmet, o gün bana dokunmadın ya... çok şey hissettim. Beni sahiplenmek değil, anlamak istedin. İşte o zaman sana tamamen güvendim.”
Mehmet başını eğdi, gülümsedi.
Çünkü bazen bir bakış, bin cümleden daha fazla şey anlatır.
O gün anladılar ki, mahremiyet evlilikle biten bir şey değil; sevgiyle olgunlaşan bir şeydir.
Birinin mahremine bakmak, onun bedenine değil; kalbine nasıl baktığınla ilgilidir.
Forumun Sesi: Biz Ne Öğreniyoruz?
Bu hikâyeyi yazarken düşünmeden edemedim:
Toplum olarak “mahremiyet” kavramını sadece dini ya da kültürel bir kural gibi görüyoruz.
Oysa bu, aynı zamanda duygusal bir sorumluluk.
Birine bakmak, onun iznini almakla başlar; ama asıl mesele, o iznin ardındaki güveni kazanmak.
Belki de asıl soru şu olmalı:
“Evlilikte sınır yoktur” demek mi daha doğru, yoksa “her sınır saygıyla aşılır” demek mi?
Erkekler için bu konu çoğu zaman “doğal bir hak” gibi görülürken, kadınlar için bir “güven meselesi”dir.
Bu fark, iki cinsin birbirini anlaması gereken en hassas noktalardan biridir.
Çünkü sevgi, bedenleri değil, anlayışları birleştirir.
Forumdaşlara Davet: Sizin Hikâyeniz Ne Söylerdi?
Bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni, “doğru” cevabı bulmak değil;
belki de hepimizin içinde yankılanan şu soruyu yeniden duymaktı:
Sevgi, sınır tanımaz mı; yoksa sınırlarıyla mı anlam kazanır?
Siz ne düşünüyorsunuz dostlar?
— Evlilikte mahremiyet, sadakatin bir parçası mıdır?
— Yoksa aşkın, güvenin ve saygının sınandığı sessiz bir alan mı?
— Birinin bedenine bakma hakkı mı vardır, yoksa o bakışın sorumluluğu mu?
Gelin, bu başlıkta sadece “evlilik” değil, “insan olmanın inceliği” üzerine konuşalım.
Çünkü bazen bir dokunuş değil, bir duruş anlatır her şeyi.
Ve belki de en derin sevgi, bakmak yerine anlayabilmektir.
Selam dostlar,
Bugün size biraz farklı bir şey anlatmak istiyorum. Bir forum konusu gibi görünse de, aslında kalbime dokunan bir hikâyenin içinden doğdu bu başlık. Uzun zamandır çevremde, hatta burada forumda bile sıkça karşılaştığım bir soru:
“Evlenince kişi eşinin mahrem yerlerine bakabilir mi?”
Kimi bunu dini açıdan, kimi psikolojik açıdan, kimi ise tamamen merakla soruyor.
Ama ben bu soruya bir fetvayla değil, bir hikâyeyle cevap vermek istedim. Çünkü bazen bir hikâye, yüz tartışmadan daha fazla anlatır insana.
Birlikte Başlayan Yolculuk
Mehmet ve Elif, üniversite yıllarından beri birbirini tanıyan, sevgiyle büyümüş iki insandı.
Mehmet, mantıklı, planlı, stratejik düşünen bir adamdı. Hayatta duygularını kolay kolay belli etmez, her şeyin bir çözümü olduğunu düşünürdü. Elif ise tam tersiydi; sezgileriyle yaşayan, empatisi yüksek, insanı kalbinden anlamaya çalışan bir kadındı.
Evlendikleri gün, herkes onları “birbirine çok yakışıyorlar” diye tebrik etmişti. Oysa kimse bilmezdi, evlilikten sonra insanın en çok öğrenmesi gereken şeyin bedeni değil, kalbi paylaşmak olduğunu.
Mahremiyetin Sınırında Bir Sessizlik
Evliliklerinin ilk ayında, bir akşam Elif sessizce aynaya baktı.
Yüzünde yorgunluk, içinde ise anlam veremediği bir gerginlik vardı.
Mehmet, onun bu halini fark etti:
— “Bir şey mi var Elif?” diye sordu.
Elif tereddüt etti, sonra yavaşça söyledi:
— “Mehmet... Bazen düşünüyorum. Biz evlendik ama... bazı şeyler hâlâ bana çok özel geliyor. Hani herkes söylüyor ya, eşinle aranda artık sır olmaz... Bilmiyorum, ben öyle hissedemiyorum.”
Mehmet sustu. Çünkü bu cümle, bir “reddediş” değil, bir “koruma içgüdüsü”ydü.
Bir süre sonra yanına oturdu:
— “Benim için mahremiyet, saklamak değil; saygı duymaktır,” dedi.
Elif’in gözleri doldu.
O an, bir cevap verilmemiş ama kalpten bir anlaşma doğmuştu.
Erkeklerin Mantığı, Kadınların Kalbi
Mehmet, ertesi gün bir arkadaşına dert yandı:
— “Ben anlamıyorum, biz artık evliyiz. Niye hâlâ bu kadar çekiniyor?”
Arkadaşı gülümseyerek cevap verdi:
— “Sen her şeyi çözmek istiyorsun. Oysa bazı şeyler çözülmez, hissedilir.”
İşte burada hikâyemiz, iki farklı dünyanın kesişiminde büyüyordu.
Erkekler genelde çözüm odaklıdır; “Bir sorun varsa, halledelim.”
Kadınlar ise daha derin bir yerden yaklaşır; “Bir şey hissediyorsam, önce anlamak isterim.”
Elif’in dünyasında beden, sadece fiziksel bir varlık değil; bir anlam, bir mahremiyet, bir güven alanıydı.
Mehmet’in dünyasında ise evlilik, “artık her şey ortak” demekti.
Ama aslında ikisi de haklıydı. Çünkü mahremiyet, çizgi değil, güvenle örülmüş bir köprüdür.
Bir Dokunuşun Ahlakı
Bir gece Elif hastalandı. Ateşi vardı, halsizdi.
Mehmet, endişeyle yanına geldi.
— “Sana ilaç getireyim mi?”
— “Getir ama... şey... sıcak su torbasını da koyar mısın?”
Mehmet battaniyeyi düzeltirken Elif’in elleri titriyordu.
O an Mehmet’in içinden bir şey geçti: “Şimdi baksam mı, yoksa beklesem mi?”
Ve bekledi.
Çünkü sevgi bazen dokunmamakla, bazen susmakla da kendini gösterir.
Elif gözlerini kapadığında, Mehmet’in içi rahattı. Çünkü o gece bir beden sınırını değil, bir insanın içsel sınırına saygı göstermişti.
Mahremiyetin Gerçek Tanımı
Günler geçti, Elif iyileşti. Bir sabah kahvaltı masasında sessizlik vardı.
Sonra Elif konuştu:
— “Mehmet, o gün bana dokunmadın ya... çok şey hissettim. Beni sahiplenmek değil, anlamak istedin. İşte o zaman sana tamamen güvendim.”
Mehmet başını eğdi, gülümsedi.
Çünkü bazen bir bakış, bin cümleden daha fazla şey anlatır.
O gün anladılar ki, mahremiyet evlilikle biten bir şey değil; sevgiyle olgunlaşan bir şeydir.
Birinin mahremine bakmak, onun bedenine değil; kalbine nasıl baktığınla ilgilidir.
Forumun Sesi: Biz Ne Öğreniyoruz?
Bu hikâyeyi yazarken düşünmeden edemedim:
Toplum olarak “mahremiyet” kavramını sadece dini ya da kültürel bir kural gibi görüyoruz.
Oysa bu, aynı zamanda duygusal bir sorumluluk.
Birine bakmak, onun iznini almakla başlar; ama asıl mesele, o iznin ardındaki güveni kazanmak.
Belki de asıl soru şu olmalı:
“Evlilikte sınır yoktur” demek mi daha doğru, yoksa “her sınır saygıyla aşılır” demek mi?
Erkekler için bu konu çoğu zaman “doğal bir hak” gibi görülürken, kadınlar için bir “güven meselesi”dir.
Bu fark, iki cinsin birbirini anlaması gereken en hassas noktalardan biridir.
Çünkü sevgi, bedenleri değil, anlayışları birleştirir.
Forumdaşlara Davet: Sizin Hikâyeniz Ne Söylerdi?
Bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni, “doğru” cevabı bulmak değil;
belki de hepimizin içinde yankılanan şu soruyu yeniden duymaktı:
Sevgi, sınır tanımaz mı; yoksa sınırlarıyla mı anlam kazanır?
Siz ne düşünüyorsunuz dostlar?
— Evlilikte mahremiyet, sadakatin bir parçası mıdır?
— Yoksa aşkın, güvenin ve saygının sınandığı sessiz bir alan mı?
— Birinin bedenine bakma hakkı mı vardır, yoksa o bakışın sorumluluğu mu?
Gelin, bu başlıkta sadece “evlilik” değil, “insan olmanın inceliği” üzerine konuşalım.
Çünkü bazen bir dokunuş değil, bir duruş anlatır her şeyi.
Ve belki de en derin sevgi, bakmak yerine anlayabilmektir.