ahmetbeyler
Active member
DÜZGÜN Parti Genel Lideri Meral Akşener, KRT TV’de Çiğdem Akdemir’in konuğu oldu, sorularını yanıtladı. İstanbul’da öldürülen Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın davası evrakının Suudi Arabistan’a devredilmesine reaksiyon gösteren Akşener, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Lideri Recep Tayyip Erdoğan, daha evvel partisinin, TBMM’deki küme toplantısında yaptığı konuşmayı anımsattı.
Akşener, Erdoğan’a; “Cemal Kaşıkçı Davası ne oldu saygıdeğer, bay kriz? Bugün buraya gelirken TRT1’in verdiği küme konuşmanızı bir daha izledim sayın Erdoğan. Neler söylemişsiniz. Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz’un finansörü olduğunu söylemiş olduniz, bugün kankisiniz. Yanıltınız mı, palavra mı konuştunuz? Sizi bir daha mi yanılttılar? Bileğinizi mi büktüler ne oldu?” diye sordu.
‘Yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz’
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştiren Akşener, “Bu sistemin Cumhurbaşkanlığı makamını alacağız. Lakin bizim oradan maksadımız, daima ısrarla söylüyorum, yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz. O yetkileri şu kadar müddet kullanacak birini seçmeyeceğiz. O yetkiler Türkiye’yi bu hale getirdi. Bizim itirazımız sisteme” dedi.
‘Düşe düşe 20 yaşındaki bir gence mi düştünüz siz?’
Akşener’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyleki:
‘Anlamam mümkün değil’
Hatırlayın Malatya’da konuta ekmek götüremiyorum dediği vakit, bir vatandaşa ‘nankör’ denmişti. Fikrini, kaygısını söylemeye kalkışanlara ya nankör ya terörist ya hain… bu biçimde bir şey olabilir mi? Bu nasıl idare anlayışıdır. İşte Türk tipi partili Cumhurbaşkanlığı öyküsünün sonu. 20 yaşındaki bir genç… Anlamam mümkün değil.
(Akşener’e yönelik hakaretlere ait açılan davaların neticeleri) Benim meskenim basıldı. Daha bir sürü nahoşluk var da konutumuz basıldı 23.30’da. Her türlü hakaret, küfredildi. Mahkemeye taşıdık. Merhum başbuğun bir kelamı var, ‘Mim koymak’ diye. Yani hukuka gidin ve mim koyun. Ben her türlü hakarete, haksızlığa, yanlışa mim koymak için mahkemeye gidiyorum. Bugüne kadar hiç bir sonuç alamadım. Konutum basıldı, beraat ettiler. O denli berbat şeyler oldu ki…
(24 Nisan’da bir ortaya gelecek 6 siyasi parti önderinin gündeminin ne olacağına ilişkin) Davet sahibi, bizlerden randevu alıyor. Gerçekten sayın Uysal (Gültekin Uysal), benden randevu istedi, sayın Kılıçdaroğlu’ndan istemiş, başka genel liderlerden da istedi. Bizleri ziyaret edip, önereceği gündemi bizlerle paylaşacak. O denli oldu bugüne kadar. Muhtemelen aynısıdır. Biz de tekliflerimizi sunuyoruz. Ona nazaran gündem hususları oluyor. daha sonrasında da onun üstüne bilerek, çalışarak gidiyoruz. Konuşup karara bağladığımız vakit bir metin, açıklama kamuoyuyla paylaşıyoruz.
‘Erdoğan şayet adaysa rakibini tanımış olsun’
(Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağına ait tartışmalara karşılık) Cumhur İttifakı bizim adayımızı hayli merak ediyor. Cumhur İttifakı’nın adayı sayın Erdoğan ise şayet, sayın Bahçeli haricinde ben sayın Erdoğan’ın ağzından ‘adayım’ diye duymadım, bu adayı fazlaca merak ediyorlarsa derhal bir seçim sonucu alsınlar. Biz de çabucak açıklayalım. daha sonrasında sayın Erdoğan şayet adaysa rakibini tanımış olsun.
‘Hemen bir seçim sonucu alın’
Biz o masada hiç Cumhurbaşkanı adayı o mu olsun, şu mu olsun diye konuşmadık. Hiç konuşmadık. Yalnızca nasıl bir tavır almamız gerektiğini konuştuk. Onu da paylaştık. Onun haricinde bir şey konuşmadık. Çıkan isimler açısından bakıldığında yani ben sayın Yavaş’ın isminin söylenmesinden fakat gurur duyarız. Millet İttifakı’nın bir belediye liderinin tanınan olması nitekim gurur verici durumdur. Sayın Yavaş, CHP’den seçilmiş bir kişi, lakin tıpkı biçimde de GÜZEL Parti’nin de aleni desteklediği bir kişi. Dolasıyla uygun hizmet yapmasından, popülerliğinden, hoş anılmasından lakin gurur duyarız. Bizim o sistem içerisinde anılan başka isimler de dahil bizi birbirimize düşürmeye, fitneye muhakkak sebep olmaz. Lakin merak eden sistem Cumhur İttifakı. Cumhur İttifakı bileşenlerine teklifim, çabucak bir seçim sonucu alın, 13’üncü Cumhurbaşkanının kim olacağını görün.
‘Yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz’
Bu sistemin, Cumhurbaşkanlığı makamını alacağız. Ancak bizim oradan gayemiz, daima ısrarla söylüyorum, yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz. O yetkileri şu kadar mühlet kullanacak birini seçmeyeceğiz. O yetkiler Türkiye’yi bu hale getirdi. Bizim itirazımız sisteme. Sorun, sayın Erdoğan sorunu değil ki. O tadını çıkara çıkara kullanıyor bu işi o başka. Husus yalnızca Erdoğan değil, bu sistemin bozukluğu. Gencecik bayansınız, hepinizin gençliğini elinizden aldılar bu sistem sebebiyle.
‘Mutlaka kazanmalıyız’
Bizim güçlendirilmiş parlamenter sisteme, demokrasiye geçişe dair argüman ile yola çıktığımız bir seçim bu. Dolasıyla kesinlikle kazanmalıyız. Kesinlikle epeyce çalışmalıyız, ciddiyetle bakmalıyız. Zira var iseyalım Allah korusun kazanılamadı, tekrar Türkiye’de gelecek seçimlerde işte sayın Erdoğan’ın yerine geleceği, kim seçileceği konuşulur. O sistemin değiştirilmesine dair tekrar bir cümle kurulamaz bu ülkede. Onun için bu seçim, yalnızca Cumhurbaşkanlığı seçimi değil, tıpkı vakit bu ucube sistemi değiştirmek üzere, o ‘beşli çetelere’ aktarılan paraların önüne geçmek üzere… Bir tane yazı ile bu ülkenin 24 milyarının aile dostları Haririlerin cebine konuldu. Bir dakikada.
‘İktidar 4000 TL’ye tamamlasın bunu, bayram ikramiyesi versin diyorlar’
(Emeklilerin bayram ikramiyesine ilişkin) Arkadaşlarımız iki çalışma yaptılar, biri TEFE TÜFE; başkası dolara nazaran. Dolasıyla 250 doların karşılığı olan paranın bugün 3700 TL’lik bir sayı olması gerektiği; TEFE, TÜFE’ye nazaran de 2800 TL’lik bir sayı olması gerektiği… Ben bu ikisinden birisini yapın kardeşim demiştim. Emeklilerden geri bildirim oldu. 3700 TL’den aşağıya olmaz. Bayram öncesi epeyce ıstırap çekiyoruz, iktidar 4000 TL’ye tamamlasın bunu, bayram ikramiyesi versin diyorlar. Buradan ileteyim. En düşük emekli maaşın taban fiyat kadar olması lazım. Bunun üzerinde biz devam ediyoruz.
‘Bize bir şey izah etmesi gerekmiyor ki’
(Mansur Yavaş’ın isminin geçmesinin akabinde GÜZEL Parti ve CHP’yi ziyaret etmesi) Bizden daha evvel randevu istemişti. Bir 3 yılın değerlendirmesine dair bir programı var. Nezaket gereği her iki genel lideri şahsen tıpkı gün davet etmek üzere bizden randevu istedi. Ben o hafta yoktum, çabucak pazartesiye randevu verdik. Üzerine o çıktı. Ben Ankara haricindeydım ismi ile ilgili hususlar ortaya çıkınca. Kendisinin basına verdiği beyanatı daima birlikte dinledik. Üzgündü fakat onun üzerinde uzun uzun konuşmadık. Bize bir şey izah etmesi gerekmiyor ki. Herkese bilgim yok, isteğim yok… Açık açık söylemiş oldu.
(Adayın nasıl belirleneceğine ve sürecine ilişkin) Biz onu konuşmadık. Sayın Kılıçdaroğlu, 12 Şubat için hepimizi davet etti. Evvel sayın Davutoğlu’nun talebi üzerine kendileriyle bir görüşme yaptım. daha sonra sayın Davutoğlu ile sayın Kılıçdaroğlu bir görüşme yaptı. Bunlar hiç biri Cumhurbaşkanına dair değildi. Bu 6’lı masanın oluşabilmesine yönelik fikir teatilerinin konuşulduğu bir durumdu. daha sonrasında sayın Kılıçdaroğlu, hepimizi onun mesken sahipliğinde davet etti. Hem bu ortada 6 partinin genel lider yardımcılarının bir ortaya gelip güçlendirilmiş parlamenter sistem konusu bitmişti. Bir metin çıktı. O 12 Şubat tarihinde toplandığımız masa, o yemekte tarihini, yerini ve prosedürünü saptadık.
‘Hangi büyükelçilikmiş?’
(Erdoğan’ın 6 siyasi partinin yan yana gelmesi ve mutabakat metnine yönelik tenkitleri ile Bakan Soylu’nun mutabakat metnini bir büyükelçiye gönderildiği argümanına karşılık) Hangi büyükeçilikmiş? Sayın Soylu’nun beyanatını kaçırmışım. Sayın Soylu’nun ciddiyet mevzusuyla uzaktan yakından alakası olmadığı için bu biçimde epeyce tumturaklı laflar ederek, iftira mahiyetinde isnatlarda bulunur, daha sonra onu hiç kendisi yapmamış üzere kulağının üstüne yatar, masraf. İki bahis var. Bir, hangi büyükelçilik olduğunu flu bırakmış. Palavra olduğu oradan belirli. İki, sayın Erdoğan da bu ayrıntıları sayın Soylu’dan aldıysa bunun üstüne dikilir. Aa, inanamadım.
Hatırlıyor musunuz, sayın Soylu, bir televizyon programında Sedat Peker’in savlarından daha sonra 10 dolar almış bir siyasetçiyi konuştu. O siyasetçiyi savcılığa söyleyeceğini söylemiş oldu. Ben bekliyorum, eminim siz gazeteciler de merak ediyorsunuz, daha sonra tık yok. Hazır eli değmişken, 31 Mart 2019’da sayın Soylu, Üsküdar Meydanı’nda Temel Beyefendi ile benim, bir arada Kandil’dekilerle bir kontrat imzaladığımı argüman etti. Bu mukavelenin de ne olduğu ne olmadığı yazılı bir biçimde bizim imzalarımızla kamuoyuna bildirilip savcılığa verilmesi lazım. Temel Bey’in de benim de dokunulmazlığımız yok. Usta bir İçişleri Bakanı’nın bu biçimde bir iddiayı delillendirmesi lazım. Bütün bu ciddiyetsizlikler Türkiye’nin prestijini içeride de dışarıda da yerle bir etti.
‘Cemal Kaşıkçı davası ne oldu saygıdeğer, bay kriz?’
Benim de sayın Erdoğan’a şu biçimde bir sorum var; Cemal Kaşıkçı Davası ne oldu sayın, bay kriz? Bugün buraya gelirken TRT1’in verdiği küme konuşmanızı bir daha izledim sayın Erdoğan. Neler söylemişsiniz. Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz’un finansörü olduğunu söylemiş olduniz, bugün kankisiniz. Yanıltınız mı, palavra mı konuştunuz? Sizi bir daha mi yanılttılar? Bileğinizi mi büktüler ne oldu? İkinci hatalı Suudi Arabistan’dı. Yan hatalı İsrail, yan hatalı Amerika’ydı. Suudi Arabistan ile ilgili soruna gelelim… Ne oldu, siz yargıçlara, savcılara, MİT’e, istihbarata o konuşmanızda talimatlar veriyorsunuz. Diyorsunuz ki ‘bunun sonuna kadar gideceksiniz, biz buna müsaade etmeyeceğiz.’ Ne oldu ki bu mahkemenin Türkiye’de bittiği ve Suudi Arabistan’a bu sorunun gönderildiği… Ne oldu sayın Erdoğan?
‘Asgari fiyatın altında çalışan öğretmenlerle karşılaşıyorum’
(İktidarın iktisatta ‘sabır’ formülü) İstek siyaseti. Bu epey hakikat. Öteki bir şey daha var. Vatandaşımızın, milletimizin kaygılarını konuşturmamak üzere bu istek siyasetine uygun bir propaganda var. Artık diyor ki size bak maaşın düşmüş olmayabilir, sen yanlış düşünüyorsunuz, sen toksun kardeşim, yapma… Razı etmek için. Bu oluyor mu? Olmuyor, vatandaş bunun farkında. Ben gezdiğim ilçelerde, girdiğim dükkanlarda işsiz gençlerle, lise öğrencileriyle karşılaşıyorum. Tenceresinde ne kaynatacağını bilemeyen bayanlar, 92 puan alıp mülakatta elinmiş, yanındaki 58 puanlı çocuk ayısı, dayısı olduğu için torpille kazanmış, 92 puanla açıkta kalmış KPSS mağduru ile karşılaşıyorum. Minimum fiyatın altında çalışan öğretmenlerle karşılaşıyorum. Günahtır ya.
Kayseri’de bir besici, süt üreticisiymiş, bana gülerek söylemiş oldu lakin gözleri yaşlı; ‘Meral abla ben mallarıma oruç tutmayı öğretiyorum, yem o kadar kıymetli ki’ dedi. Mazottan şikayet ediyorlar. Gübre atamadılar ya. Nisan geçti. Şu elektrik faturalarıyla nasıl sulayacaklar?
‘Eğer para konusuysa el pençe divan, yazıktır’
Akşener, Erdoğan’a; “Cemal Kaşıkçı Davası ne oldu saygıdeğer, bay kriz? Bugün buraya gelirken TRT1’in verdiği küme konuşmanızı bir daha izledim sayın Erdoğan. Neler söylemişsiniz. Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz’un finansörü olduğunu söylemiş olduniz, bugün kankisiniz. Yanıltınız mı, palavra mı konuştunuz? Sizi bir daha mi yanılttılar? Bileğinizi mi büktüler ne oldu?” diye sordu.
‘Yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz’
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştiren Akşener, “Bu sistemin Cumhurbaşkanlığı makamını alacağız. Lakin bizim oradan maksadımız, daima ısrarla söylüyorum, yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz. O yetkileri şu kadar müddet kullanacak birini seçmeyeceğiz. O yetkiler Türkiye’yi bu hale getirdi. Bizim itirazımız sisteme” dedi.
‘Düşe düşe 20 yaşındaki bir gence mi düştünüz siz?’
Akşener’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyleki:
‘Anlamam mümkün değil’
Hatırlayın Malatya’da konuta ekmek götüremiyorum dediği vakit, bir vatandaşa ‘nankör’ denmişti. Fikrini, kaygısını söylemeye kalkışanlara ya nankör ya terörist ya hain… bu biçimde bir şey olabilir mi? Bu nasıl idare anlayışıdır. İşte Türk tipi partili Cumhurbaşkanlığı öyküsünün sonu. 20 yaşındaki bir genç… Anlamam mümkün değil.
(Akşener’e yönelik hakaretlere ait açılan davaların neticeleri) Benim meskenim basıldı. Daha bir sürü nahoşluk var da konutumuz basıldı 23.30’da. Her türlü hakaret, küfredildi. Mahkemeye taşıdık. Merhum başbuğun bir kelamı var, ‘Mim koymak’ diye. Yani hukuka gidin ve mim koyun. Ben her türlü hakarete, haksızlığa, yanlışa mim koymak için mahkemeye gidiyorum. Bugüne kadar hiç bir sonuç alamadım. Konutum basıldı, beraat ettiler. O denli berbat şeyler oldu ki…
(24 Nisan’da bir ortaya gelecek 6 siyasi parti önderinin gündeminin ne olacağına ilişkin) Davet sahibi, bizlerden randevu alıyor. Gerçekten sayın Uysal (Gültekin Uysal), benden randevu istedi, sayın Kılıçdaroğlu’ndan istemiş, başka genel liderlerden da istedi. Bizleri ziyaret edip, önereceği gündemi bizlerle paylaşacak. O denli oldu bugüne kadar. Muhtemelen aynısıdır. Biz de tekliflerimizi sunuyoruz. Ona nazaran gündem hususları oluyor. daha sonrasında da onun üstüne bilerek, çalışarak gidiyoruz. Konuşup karara bağladığımız vakit bir metin, açıklama kamuoyuyla paylaşıyoruz.
‘Erdoğan şayet adaysa rakibini tanımış olsun’
(Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağına ait tartışmalara karşılık) Cumhur İttifakı bizim adayımızı hayli merak ediyor. Cumhur İttifakı’nın adayı sayın Erdoğan ise şayet, sayın Bahçeli haricinde ben sayın Erdoğan’ın ağzından ‘adayım’ diye duymadım, bu adayı fazlaca merak ediyorlarsa derhal bir seçim sonucu alsınlar. Biz de çabucak açıklayalım. daha sonrasında sayın Erdoğan şayet adaysa rakibini tanımış olsun.
‘Hemen bir seçim sonucu alın’
Biz o masada hiç Cumhurbaşkanı adayı o mu olsun, şu mu olsun diye konuşmadık. Hiç konuşmadık. Yalnızca nasıl bir tavır almamız gerektiğini konuştuk. Onu da paylaştık. Onun haricinde bir şey konuşmadık. Çıkan isimler açısından bakıldığında yani ben sayın Yavaş’ın isminin söylenmesinden fakat gurur duyarız. Millet İttifakı’nın bir belediye liderinin tanınan olması nitekim gurur verici durumdur. Sayın Yavaş, CHP’den seçilmiş bir kişi, lakin tıpkı biçimde de GÜZEL Parti’nin de aleni desteklediği bir kişi. Dolasıyla uygun hizmet yapmasından, popülerliğinden, hoş anılmasından lakin gurur duyarız. Bizim o sistem içerisinde anılan başka isimler de dahil bizi birbirimize düşürmeye, fitneye muhakkak sebep olmaz. Lakin merak eden sistem Cumhur İttifakı. Cumhur İttifakı bileşenlerine teklifim, çabucak bir seçim sonucu alın, 13’üncü Cumhurbaşkanının kim olacağını görün.
‘Yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz’
Bu sistemin, Cumhurbaşkanlığı makamını alacağız. Ancak bizim oradan gayemiz, daima ısrarla söylüyorum, yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz. O yetkileri şu kadar mühlet kullanacak birini seçmeyeceğiz. O yetkiler Türkiye’yi bu hale getirdi. Bizim itirazımız sisteme. Sorun, sayın Erdoğan sorunu değil ki. O tadını çıkara çıkara kullanıyor bu işi o başka. Husus yalnızca Erdoğan değil, bu sistemin bozukluğu. Gencecik bayansınız, hepinizin gençliğini elinizden aldılar bu sistem sebebiyle.
‘Mutlaka kazanmalıyız’
Bizim güçlendirilmiş parlamenter sisteme, demokrasiye geçişe dair argüman ile yola çıktığımız bir seçim bu. Dolasıyla kesinlikle kazanmalıyız. Kesinlikle epeyce çalışmalıyız, ciddiyetle bakmalıyız. Zira var iseyalım Allah korusun kazanılamadı, tekrar Türkiye’de gelecek seçimlerde işte sayın Erdoğan’ın yerine geleceği, kim seçileceği konuşulur. O sistemin değiştirilmesine dair tekrar bir cümle kurulamaz bu ülkede. Onun için bu seçim, yalnızca Cumhurbaşkanlığı seçimi değil, tıpkı vakit bu ucube sistemi değiştirmek üzere, o ‘beşli çetelere’ aktarılan paraların önüne geçmek üzere… Bir tane yazı ile bu ülkenin 24 milyarının aile dostları Haririlerin cebine konuldu. Bir dakikada.
‘İktidar 4000 TL’ye tamamlasın bunu, bayram ikramiyesi versin diyorlar’
(Emeklilerin bayram ikramiyesine ilişkin) Arkadaşlarımız iki çalışma yaptılar, biri TEFE TÜFE; başkası dolara nazaran. Dolasıyla 250 doların karşılığı olan paranın bugün 3700 TL’lik bir sayı olması gerektiği; TEFE, TÜFE’ye nazaran de 2800 TL’lik bir sayı olması gerektiği… Ben bu ikisinden birisini yapın kardeşim demiştim. Emeklilerden geri bildirim oldu. 3700 TL’den aşağıya olmaz. Bayram öncesi epeyce ıstırap çekiyoruz, iktidar 4000 TL’ye tamamlasın bunu, bayram ikramiyesi versin diyorlar. Buradan ileteyim. En düşük emekli maaşın taban fiyat kadar olması lazım. Bunun üzerinde biz devam ediyoruz.
‘Bize bir şey izah etmesi gerekmiyor ki’
(Mansur Yavaş’ın isminin geçmesinin akabinde GÜZEL Parti ve CHP’yi ziyaret etmesi) Bizden daha evvel randevu istemişti. Bir 3 yılın değerlendirmesine dair bir programı var. Nezaket gereği her iki genel lideri şahsen tıpkı gün davet etmek üzere bizden randevu istedi. Ben o hafta yoktum, çabucak pazartesiye randevu verdik. Üzerine o çıktı. Ben Ankara haricindeydım ismi ile ilgili hususlar ortaya çıkınca. Kendisinin basına verdiği beyanatı daima birlikte dinledik. Üzgündü fakat onun üzerinde uzun uzun konuşmadık. Bize bir şey izah etmesi gerekmiyor ki. Herkese bilgim yok, isteğim yok… Açık açık söylemiş oldu.
(Adayın nasıl belirleneceğine ve sürecine ilişkin) Biz onu konuşmadık. Sayın Kılıçdaroğlu, 12 Şubat için hepimizi davet etti. Evvel sayın Davutoğlu’nun talebi üzerine kendileriyle bir görüşme yaptım. daha sonra sayın Davutoğlu ile sayın Kılıçdaroğlu bir görüşme yaptı. Bunlar hiç biri Cumhurbaşkanına dair değildi. Bu 6’lı masanın oluşabilmesine yönelik fikir teatilerinin konuşulduğu bir durumdu. daha sonrasında sayın Kılıçdaroğlu, hepimizi onun mesken sahipliğinde davet etti. Hem bu ortada 6 partinin genel lider yardımcılarının bir ortaya gelip güçlendirilmiş parlamenter sistem konusu bitmişti. Bir metin çıktı. O 12 Şubat tarihinde toplandığımız masa, o yemekte tarihini, yerini ve prosedürünü saptadık.
‘Hangi büyükelçilikmiş?’
(Erdoğan’ın 6 siyasi partinin yan yana gelmesi ve mutabakat metnine yönelik tenkitleri ile Bakan Soylu’nun mutabakat metnini bir büyükelçiye gönderildiği argümanına karşılık) Hangi büyükeçilikmiş? Sayın Soylu’nun beyanatını kaçırmışım. Sayın Soylu’nun ciddiyet mevzusuyla uzaktan yakından alakası olmadığı için bu biçimde epeyce tumturaklı laflar ederek, iftira mahiyetinde isnatlarda bulunur, daha sonra onu hiç kendisi yapmamış üzere kulağının üstüne yatar, masraf. İki bahis var. Bir, hangi büyükelçilik olduğunu flu bırakmış. Palavra olduğu oradan belirli. İki, sayın Erdoğan da bu ayrıntıları sayın Soylu’dan aldıysa bunun üstüne dikilir. Aa, inanamadım.
Hatırlıyor musunuz, sayın Soylu, bir televizyon programında Sedat Peker’in savlarından daha sonra 10 dolar almış bir siyasetçiyi konuştu. O siyasetçiyi savcılığa söyleyeceğini söylemiş oldu. Ben bekliyorum, eminim siz gazeteciler de merak ediyorsunuz, daha sonra tık yok. Hazır eli değmişken, 31 Mart 2019’da sayın Soylu, Üsküdar Meydanı’nda Temel Beyefendi ile benim, bir arada Kandil’dekilerle bir kontrat imzaladığımı argüman etti. Bu mukavelenin de ne olduğu ne olmadığı yazılı bir biçimde bizim imzalarımızla kamuoyuna bildirilip savcılığa verilmesi lazım. Temel Bey’in de benim de dokunulmazlığımız yok. Usta bir İçişleri Bakanı’nın bu biçimde bir iddiayı delillendirmesi lazım. Bütün bu ciddiyetsizlikler Türkiye’nin prestijini içeride de dışarıda da yerle bir etti.
‘Cemal Kaşıkçı davası ne oldu saygıdeğer, bay kriz?’
Benim de sayın Erdoğan’a şu biçimde bir sorum var; Cemal Kaşıkçı Davası ne oldu sayın, bay kriz? Bugün buraya gelirken TRT1’in verdiği küme konuşmanızı bir daha izledim sayın Erdoğan. Neler söylemişsiniz. Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz’un finansörü olduğunu söylemiş olduniz, bugün kankisiniz. Yanıltınız mı, palavra mı konuştunuz? Sizi bir daha mi yanılttılar? Bileğinizi mi büktüler ne oldu? İkinci hatalı Suudi Arabistan’dı. Yan hatalı İsrail, yan hatalı Amerika’ydı. Suudi Arabistan ile ilgili soruna gelelim… Ne oldu, siz yargıçlara, savcılara, MİT’e, istihbarata o konuşmanızda talimatlar veriyorsunuz. Diyorsunuz ki ‘bunun sonuna kadar gideceksiniz, biz buna müsaade etmeyeceğiz.’ Ne oldu ki bu mahkemenin Türkiye’de bittiği ve Suudi Arabistan’a bu sorunun gönderildiği… Ne oldu sayın Erdoğan?
‘Asgari fiyatın altında çalışan öğretmenlerle karşılaşıyorum’
(İktidarın iktisatta ‘sabır’ formülü) İstek siyaseti. Bu epey hakikat. Öteki bir şey daha var. Vatandaşımızın, milletimizin kaygılarını konuşturmamak üzere bu istek siyasetine uygun bir propaganda var. Artık diyor ki size bak maaşın düşmüş olmayabilir, sen yanlış düşünüyorsunuz, sen toksun kardeşim, yapma… Razı etmek için. Bu oluyor mu? Olmuyor, vatandaş bunun farkında. Ben gezdiğim ilçelerde, girdiğim dükkanlarda işsiz gençlerle, lise öğrencileriyle karşılaşıyorum. Tenceresinde ne kaynatacağını bilemeyen bayanlar, 92 puan alıp mülakatta elinmiş, yanındaki 58 puanlı çocuk ayısı, dayısı olduğu için torpille kazanmış, 92 puanla açıkta kalmış KPSS mağduru ile karşılaşıyorum. Minimum fiyatın altında çalışan öğretmenlerle karşılaşıyorum. Günahtır ya.
Kayseri’de bir besici, süt üreticisiymiş, bana gülerek söylemiş oldu lakin gözleri yaşlı; ‘Meral abla ben mallarıma oruç tutmayı öğretiyorum, yem o kadar kıymetli ki’ dedi. Mazottan şikayet ediyorlar. Gübre atamadılar ya. Nisan geçti. Şu elektrik faturalarıyla nasıl sulayacaklar?
‘Eğer para konusuysa el pençe divan, yazıktır’