ahmetbeyler
Active member
Tespitim şu: 1950’de halk 27 yıllık CHP iktidarının yorgunuydu. 2022’de halk 20 yıllık AKP iktidarının yorgunu…
CHP, 1950 seçimine giderken halktan düzgünce kopmuştu, halkın sıkıntısından bir haberdi, 2023 seçimlerine giderken de AKP tıpkı durumda…
AKP derken Erdoğan’ı kastettiğimi anlamışınızdır. Zira artık AKP demek Erdoğan demek.
Erdoğan’ın cumartesi günü tünel açılışında görüntü konferans yoluyla yaptığı konuşmayı dinledim…
Şayet algı operasyonu yapmıyorsa, siyası kampanyasının stratejisi değilse, inanarak söylüyorsa hayattan kopmuş.
Öbür bir dünyada yaşıyor.
‘Enflasyonun da boynunu kırdığımızda gayemize ulaşmamızın önünde hiç bir mani kalmayacak’ dedi. Hayat pahalılığının mevsim tesirlerinden (gıdayı kastetti herbiçimde) kaynaklanan istisnai durum olduğunu söylemiş oldu…
Nereden başlasak…
Geçen yıl mevsim tesiri yok muydu? 5 liralık domates 35 liraya, 3 liralık kıvırcık 25 liraya, dolmalık biber 45 liraya mevsim niçiniyle mi çıktı?
2019, 2020, 2021 yılı ocak, şubat, mart aylarında mevsim tesiri yok muydu?
Bu yıl mı mevsim çarptı? Bu yıl mı mevsim bu kadar tesirli oldu?
Değil tabii… Mazota, gübreye, tohuma, yüzde 300 artırım yaparsan kıvırcık da 15/20 lira olur? Daha elektrikteki artışı, otoyol, köprü fiyatlarına yapılan artırımı, yani nakliyeyi hesaba katmadım…
Yüzde 300’e varan artırımın sebebi belirli; döviz kurundaki artış. Dolar son altı ayda yüzde 78 artmış. Bir yıla vurursak artış yüzde yüz…
Erdoğan kuru, faizi sorun olarak görmüyor. ‘Enflasyonun da boynunu kırdığımızda’ diyor ya… Buradaki ‘da’ bağlacı kıymetli. Kur ve faizin boynunu kırdık geriye enflasyon kalmış üzere konuşuyor; ‘enflasyonun da’ diyor…
Hayattan koptuğunun tipik örneği… Fahiş güç fiyatlarının sebebi yüksek dolar/Euro kuru. Yani enflasyonun ana sebebi. Dolar geçen yılki seviyesinde kalsaydı (7.30) haydi onu geçtim eylül ayındaki düzeyini korusaydı (8.30) hayat bu kadar kıymetli olur muydu?
Erdoğan faizi de sorun olarak görmüyor. Merkez Bankası’nın faizini yüzde 14’e indirdi ya sıkıntı halloldu zannediyor.
Ekonomist Mahfi Eğilmez bütçeden ödenen faizi hesaplamış. Bu yılın birinci üç ayında iç borç faizleri yüzde 58, dış borç faizi yüzde 108 artmış…
İktisadın halini görmek için kur muhafazalı mevduata bakmak kâfi. Üç ayda verdiği faiz yüzde 27… Rekor…
100 bin lira yatıran üç ayda 27 bin lira faiz aldı…
Maliye Bakanı sık sık Türk lirasına itimat artıyor iletisi veriyor. TL üzerinden dolar garantisini kaldır bakalım ne oluyor? Üç ayda yüzde 27 faiz verme bakalım o para nereye gidiyor?
Kur muhafazası kalkarsa beşerler enayi mi TL’de kalsın. Şu anda faiz eksi 44… Önümüzdeki ay eksi 50’yi bulur.
Bu faiz oranı mantıklı mı?
Değil tabii… aslına bakarsanız son aylarda yapılan hangi işte mantık var ki!..
Gelelim enflasyona. Soru şu: Erdoğan enflasyonun boynunu kırar mı? Faiz ve kurun boynunu kıramadığı için enflasyonun da boynunu kıramaz…
Pekala, kırması için ne yapması lazım?
Evvel kendi boynunu kırıp oturması lazım.
Kusur yaptığını kabul etmesi lazım. Eleştirenleri düşman görmemesi lazım. İnsanları dinlemesi lazım. ‘Ben ekonomistim, bu işin kitabını yazdım’ saplantısında kurtulması lazım. Bilmediğini kabul etmesi lazım. Türkiye’nin her geçen gün daha da fakirleştiğini anlaması lazım. Seçtiği yolun yol olmadığını, yanlış yolda olduğunu görmesi lazım. Dini kalkan yapmaktan vazgeçmesi lazım. Buyrukla faizin inmeyeceğini anlaması lazım. Saray’dan çıkıp halkla (yanına getirilen seçilmiş ve öğretilmiş şahıslarla değil) konuşması, onları dinlemesi lazım. Çarşı/Pazar dolaşması lazım. Türk lirasının para olmaktan çıktığını görmesi lazım.
Görüyor mu?
Hayır…
Bu saydıklarımı yapar mı?
Hayır…
Bu yüzden 1950’lerin CHP’sine benzettim.
Onlar 1950 seçimine girerken, 27 yıldır ülkeyi biz yönetiyoruz halk macera peşinde koymaz havasındaydı, Erdoğan da tıpkı havada…
Çok özgüvenle seçime aldık gözüyle bakıyorlardı. Erdoğan da tıpkı gözle bakıyor.
Onlar Demokrat Parti’nin gücünü ciddiye almıyordu. Balonu söner diyorlardı. Erdoğan da Millet İttifakı’na tıpkı gözle bakıyor.
Onlar sosyal/siyasal/iktisadi meseleleri kabul etmiyordu, Erdoğan da ekonomik krizi kabul etmiyor. Dış güçlere bağlıyor. Yargıya itimadın kalmadığını, epey önemli toplumsal meseleler yaşandığını kabul etmiyor.
Onlar Demokrat Parti’yi yaftalayarak, karalayarak, itibarsızlaştırarak seçimi kazanacaklarına inanıyordu. Erdoğan da ‘Millet İttifakı’na kara çalarak seçim alacağını düşünüyor. (Altı önderin oturduğu yuvarlak masanın altında PKK var söylemi en uç nokta)
Onlar seçimi almak için valilerine kaymakamlarına güveniyordu. Kendi valileri kaymakamları olarak görüyordu. Erdoğan da valileri, kaymakamları emniyet müdürlerini kendi bürokratları olarak görüyor.
Onlar taban dalganın farkında değildi, Erdoğan da değil.
Erdoğan, otoyol yaptım, köprü yaptım, tünel yaptım, havaalanı yaptım, konut yaptım/yaptırdım, savunma endüstrinde değerli adımlar attım, PKK’nın belini kırdım bu denli hizmetten daha sonra nankörlük yapmazlar fikrinde.
1950 seçimlerine girerken CHP’liler de bu biçimde düşünüyordu: Nankörlük etmezler!..
CHP, 1950 seçimine giderken halktan düzgünce kopmuştu, halkın sıkıntısından bir haberdi, 2023 seçimlerine giderken de AKP tıpkı durumda…
AKP derken Erdoğan’ı kastettiğimi anlamışınızdır. Zira artık AKP demek Erdoğan demek.
Erdoğan’ın cumartesi günü tünel açılışında görüntü konferans yoluyla yaptığı konuşmayı dinledim…
Şayet algı operasyonu yapmıyorsa, siyası kampanyasının stratejisi değilse, inanarak söylüyorsa hayattan kopmuş.
Öbür bir dünyada yaşıyor.
‘Enflasyonun da boynunu kırdığımızda gayemize ulaşmamızın önünde hiç bir mani kalmayacak’ dedi. Hayat pahalılığının mevsim tesirlerinden (gıdayı kastetti herbiçimde) kaynaklanan istisnai durum olduğunu söylemiş oldu…
Nereden başlasak…
Geçen yıl mevsim tesiri yok muydu? 5 liralık domates 35 liraya, 3 liralık kıvırcık 25 liraya, dolmalık biber 45 liraya mevsim niçiniyle mi çıktı?
2019, 2020, 2021 yılı ocak, şubat, mart aylarında mevsim tesiri yok muydu?
Bu yıl mı mevsim çarptı? Bu yıl mı mevsim bu kadar tesirli oldu?
Değil tabii… Mazota, gübreye, tohuma, yüzde 300 artırım yaparsan kıvırcık da 15/20 lira olur? Daha elektrikteki artışı, otoyol, köprü fiyatlarına yapılan artırımı, yani nakliyeyi hesaba katmadım…
Yüzde 300’e varan artırımın sebebi belirli; döviz kurundaki artış. Dolar son altı ayda yüzde 78 artmış. Bir yıla vurursak artış yüzde yüz…
Erdoğan kuru, faizi sorun olarak görmüyor. ‘Enflasyonun da boynunu kırdığımızda’ diyor ya… Buradaki ‘da’ bağlacı kıymetli. Kur ve faizin boynunu kırdık geriye enflasyon kalmış üzere konuşuyor; ‘enflasyonun da’ diyor…
Hayattan koptuğunun tipik örneği… Fahiş güç fiyatlarının sebebi yüksek dolar/Euro kuru. Yani enflasyonun ana sebebi. Dolar geçen yılki seviyesinde kalsaydı (7.30) haydi onu geçtim eylül ayındaki düzeyini korusaydı (8.30) hayat bu kadar kıymetli olur muydu?
Erdoğan faizi de sorun olarak görmüyor. Merkez Bankası’nın faizini yüzde 14’e indirdi ya sıkıntı halloldu zannediyor.
Ekonomist Mahfi Eğilmez bütçeden ödenen faizi hesaplamış. Bu yılın birinci üç ayında iç borç faizleri yüzde 58, dış borç faizi yüzde 108 artmış…
İktisadın halini görmek için kur muhafazalı mevduata bakmak kâfi. Üç ayda verdiği faiz yüzde 27… Rekor…
100 bin lira yatıran üç ayda 27 bin lira faiz aldı…
Maliye Bakanı sık sık Türk lirasına itimat artıyor iletisi veriyor. TL üzerinden dolar garantisini kaldır bakalım ne oluyor? Üç ayda yüzde 27 faiz verme bakalım o para nereye gidiyor?
Kur muhafazası kalkarsa beşerler enayi mi TL’de kalsın. Şu anda faiz eksi 44… Önümüzdeki ay eksi 50’yi bulur.
Bu faiz oranı mantıklı mı?
Değil tabii… aslına bakarsanız son aylarda yapılan hangi işte mantık var ki!..
Gelelim enflasyona. Soru şu: Erdoğan enflasyonun boynunu kırar mı? Faiz ve kurun boynunu kıramadığı için enflasyonun da boynunu kıramaz…
Pekala, kırması için ne yapması lazım?
Evvel kendi boynunu kırıp oturması lazım.
Kusur yaptığını kabul etmesi lazım. Eleştirenleri düşman görmemesi lazım. İnsanları dinlemesi lazım. ‘Ben ekonomistim, bu işin kitabını yazdım’ saplantısında kurtulması lazım. Bilmediğini kabul etmesi lazım. Türkiye’nin her geçen gün daha da fakirleştiğini anlaması lazım. Seçtiği yolun yol olmadığını, yanlış yolda olduğunu görmesi lazım. Dini kalkan yapmaktan vazgeçmesi lazım. Buyrukla faizin inmeyeceğini anlaması lazım. Saray’dan çıkıp halkla (yanına getirilen seçilmiş ve öğretilmiş şahıslarla değil) konuşması, onları dinlemesi lazım. Çarşı/Pazar dolaşması lazım. Türk lirasının para olmaktan çıktığını görmesi lazım.
Görüyor mu?
Hayır…
Bu saydıklarımı yapar mı?
Hayır…
Bu yüzden 1950’lerin CHP’sine benzettim.
Onlar 1950 seçimine girerken, 27 yıldır ülkeyi biz yönetiyoruz halk macera peşinde koymaz havasındaydı, Erdoğan da tıpkı havada…
Çok özgüvenle seçime aldık gözüyle bakıyorlardı. Erdoğan da tıpkı gözle bakıyor.
Onlar Demokrat Parti’nin gücünü ciddiye almıyordu. Balonu söner diyorlardı. Erdoğan da Millet İttifakı’na tıpkı gözle bakıyor.
Onlar sosyal/siyasal/iktisadi meseleleri kabul etmiyordu, Erdoğan da ekonomik krizi kabul etmiyor. Dış güçlere bağlıyor. Yargıya itimadın kalmadığını, epey önemli toplumsal meseleler yaşandığını kabul etmiyor.
Onlar Demokrat Parti’yi yaftalayarak, karalayarak, itibarsızlaştırarak seçimi kazanacaklarına inanıyordu. Erdoğan da ‘Millet İttifakı’na kara çalarak seçim alacağını düşünüyor. (Altı önderin oturduğu yuvarlak masanın altında PKK var söylemi en uç nokta)
Onlar seçimi almak için valilerine kaymakamlarına güveniyordu. Kendi valileri kaymakamları olarak görüyordu. Erdoğan da valileri, kaymakamları emniyet müdürlerini kendi bürokratları olarak görüyor.
Onlar taban dalganın farkında değildi, Erdoğan da değil.
Erdoğan, otoyol yaptım, köprü yaptım, tünel yaptım, havaalanı yaptım, konut yaptım/yaptırdım, savunma endüstrinde değerli adımlar attım, PKK’nın belini kırdım bu denli hizmetten daha sonra nankörlük yapmazlar fikrinde.
1950 seçimlerine girerken CHP’liler de bu biçimde düşünüyordu: Nankörlük etmezler!..